31.08.2015

Kreşte ilk günümüz..


Bildiğiniz üzere ben İngilizce öğretmeniyim ve Rüzgar'ın hayatımıza katılmasıyla birlikte yoğun iş tempoma ara vermek durumunda kaldım..Rüzgar 2 yaşını doldurduğuna,derdini anlatabildiğine ve ben de artık evde durmaktan ve mesleğimden ayrı kalmamdan sıkıldığıma göre iş hayatına dönmenin vaktidir dedim. Rüzgar efendiyi bırakabileceğim hiç bir aile yakınımız Ankara'da olmadığından elimde 2 seçenek vardı;kreş ya da bakıcı..Bakıcı seçeneğini doğrudan eledik gibi bişi oldu..Rüzgar'ı izlediğimiz,duyduğumuz onca kötü haberden sonra hiç tanımadığım biriyle baş başa tüm gün evde bırakmaya ne benim ne eşimin gönlü, beyni razı gelmedi. Kreş seçeneğini de Rüzgar'la beraber gidip gelebileceğim ve bünyesinde İngilizce öğretmeni olabileceğim bir kurum olursa hepimiz için iyi olur diyerek kendimce şekillendirdim.Ve çok şükür öyle de oldu.Şimdi 2-5 yaş İngilizce ağırlıklı bir kreşte birimiz öğretmen birimiz öğrenciyiz oğlumla.. Gerçi bu çok da tesadüfi bir şey değildi. Ben kariyer planlamamda köklü bir değişime karar verdiğim için planlı ve emin atılmış da bir karardı. Dilerim hem benim hem oğlum hem de öğrencilerim için hayırlı da olur..
Derken biz bugün 2015-2016 eğitim-öğretim dönemini açmış bulunduk oğluşumla..Tabii bende kaygılar endişeler diz boyuydu Rüzgar açısından. Malum 26 aydır hiç ayrılmamıştık kendisiyle..Aynı kurumda olsak bile farklı sınıflarda olacaktık. Beni görmeden nasıl duracaktı,nasıl bensiz yemek yiyip uyuyacaktı tam bir kabus konusuydu benim için. Ama tek olmayacağını,emin ellerde,kendi yaşıtlarıyla ve aynı çatı altında olacağını düşünüp teselli ediyordum kendimi. Taa ki bugün sınıflarımıza ayrıldığımızda isyan naralarını,ağlayışlarını duyana kadar.. Kimse kolay olacağını söylememişti ama bu kadar ağlayacağını da tahmin etmiyordum..Son bir saate kadar reddeden oğlum nasılsa son anda alışmaya başlamıştı.. Gerçi diğer yaşıtları ondan farklı değildi ve ağlamak da gülmek gibi bulaşıcı olduğundan belki tam sustu derken diğerinin ağlaması hepsi için süreci başa sardırıyordu maalesef..
Neyse ki kapanışı mutlu mesut yaptığı için yarından umudum var..Bu arada gece uyku öncesi benim getirdiğim kitabı istemeyip Yavru Ahtapot Olmak Çok Zor kitabını seçti kitaplığından. Okuyunca acaba bilinçli mi seçti yoksa tesadüf müydü bilemedim.Çünkü Nino da okula gidiyordu, sayfalardan birindeki resimde annesine el sallıyor,okul için ayrılıyordu. Benim hüsnü kuruntum da olabilirdi pek tabii..Neticede vicdan yapmışımdır belki..

Bu da ağlamadığı bir vakitte öğretmeniyle yaptığı ve okuldan eve getirdiği ilk eseri..:))

8.08.2015

Dünya Emzirme Haftası (1-7 Ağustos) ve Emzirmenin önemi

Bir önceki yazımda bizim anne sütü maceramızı anlatmıştım. Anne sütünün önemine ve Dünya emzirme haftasına dikkat çekmek üzere daha fazla anne sütü konulu yazıya maruz bırakacağım sizi..

Anne sütünün faydaları bilindiği gibi saymakla bitmez, hatta öyle ki son yıllarda kanser hastalarının tedavisinde bile kullanılıyor. Ama yine de ülkemizde anne sütü alan bebek oranı oldukça düşükmüş.Bunu ilk öğrendiğimde çok şaşırmış ve üzülmüştüm. Çünkü doğumla beraber anne ve bebeğe bahşedilen bu nimet hem maliyetsiz, hem zahmetsizken neden bebeklerimiz mahrum kalıyor çözemedim. Bilmiyorum belki yanılıyorumdur ama ben bunda sözde modernleşmenin kötü etkisi olduğu kanaatindeyim. Asla sütü olmadığı, yetmediği için istemeyerek çocuğuna mama veren anneleri incitmek istemem..Yakınlarımda da böyle arkadaşlarım oldu ve ne kadar üzüldüklerini çok iyi biliyorum..Ama ben sırf kendi rahatı için(diyet-sigara-alkol-cinsellik) bebeğini ve kendini bu bağdan mahrum bırakan anneleri de işittim.
Malum emziren anne hiç olmadık yer ve zamanlarda bebeğini beslemek zorunda,ona göre kıyafetler giymeli, mekanlar seçmeli, ya da dışarıdan gelen saçma bakışlara aldırış etmeden emzirmeli bebeğini..çalışmak zorunda olan, aktif sosyal hayatı tercih edenler için de emzirmek bazen ayak bağı olabiliyor. Emen bebekler gece daha sık uyandığı için uykusundan olmak istemeyebiliyor bazı anneler, neticede uykudan önce biberon dolu mamayı verdiğinde bebek doyuyor ve deliksiz uyuyor çoğu zaman. Bunun dışında mama alan bebekler meme emenlere göre daha iştahlı, daha kilolu olduğundan toplumsal bir takdir de kazanınca anne neden emzireyim psikolojisine girebiliyor zannımca..
Tekrar ediyorum, asla her yolu denediği halde mecburen anne sütünü erkenden kesen ya da veremeyen anneleri kastetmiyorum..Rabbim hiç bir anne bebeği bu duruma düşürmesin..

 Türk Pediatri Kurumunun resmi web sayfasında yayınladığı  yazıyı paylaşmak istiyorum sizle..

‘Dünya Emzirme Haftası’ ülkemizin de içinde bulunduğu 120’den fazla ülkede her yılın ağustos ayının ilk haftasında (1-7 ağustos) kutlanmaktadır.
İlk kez 1990 yılında ‘Dünya Sağlık Örgütü’ ve ‘UNICEF’ tarafından deklare edilen bu haftanın amacı; tüm dünyada anne sütü ile beslenmeyi desteklemek ve yaygınlaştırmaktır. Anne sütü, yenidoğan bebeklerin ihtiyacı olan tüm besin öğelerini içermektedir. ‘Dünya Sağlık Örgütü’ ilk altı ayda sadece anne sütü ile, iki yaşa kadar da tamamlayıcı beslenmeyle beraber anne sütünün alımını önermektedir.
Bu çok özel haftanın önemi vesilesi ile anne sütünün sayılamayacak kadar fazla olan faydalarını da bilerek 10 temel noktaya dikkat çekmek istedik:

Emzirmeye doğumu izleyen dakikalar içerisinde başlanmalı ve gün içerisinde çocuk gereksinim duydukça da devam edilmeldir.
Anne sütü, yenidoğan ve süt çocukları için ideal bir besindir. Bu dönemdeki çocukların gelişmesi için ihtiyacı olan tüm besin öğelerini içerir.
Emzirme anne sağlığı açısından da çok önemlidir. Meme ve over kanserlerinin oluşum sıklığını azaltır. Ayrıca emziren anneler doğum öncesi kilosuna hem daha kısa sürede hem de daha sağlıklı bir biçimde dönebilir.
Anne sütü ile beslenmenin çocuk sağlığına uzun dönemde de faydaları vardır. Erişkin dönemde hem hiperkolestrolemi hem de hipertansiyon anne sütü ile beslenenlerde daha az görülür. Ayrıca Tip-2 diyabete, obeziteye ve metabolik sendroma bilindiği üzere anne sütü ile beslenen çocuklarda daha az sıklıkla rastlanır.
Formula ile beslenmenin önerilmemesinin bir nedeni de içme suyuyla bulaşan hastalıkların sıklığının daha fazla rastlanmasıdır. Bu anlamda anne sütü daha hijyenik bir besin öğesidir. Ayrıca mama hazırlama aşamasında yapılabilecek hataların önüne geçilmiş olur. Bilindiği üzere fazla seyreltilerek hazırlanan mamalar malnütrisyona neden olabilecekken daha kıvamlı hazırlanan mamalar da osmotik ishale ve sindirim sistemi kanamalarına neden olabilmektedir. Yine özellikle son yıllarda artan besin allerjilerinin oluşma sıklığı standart formulalarla beslenen bebeklerde daha fazladır.
Çocukla annenin arasındaki sosyal bağın gelişiminde ve ileride oluşabilecek psikiatrik hastalıkların önlenmesinde anne sütü ile beslenmenin olumlu katkıları bulunmaktadır. Bilindiği üzere otizm anne sütü ile beslenen bebeklerde daha az sıklıkta görülmektedir.
Anne sütü içerdiği immunglobulinler nedeniyle çocukluk yaş grubundaki ölümlerin en sık iki nedeni olan diyare ve pnomoniden de korur. Ayrıca bir çok viral hastalık anne sütü ile beslenen bebeklerde formula ile beslenenlere göre daha az oranda görülür.
Formula ile beslenen bebekler daha fazla antijene maruz kalırlar ve otoimmun hastalıklar anne sütü ile beslenenlerden daha fazladır.
Özellikle erken doğan doğan bebeklerde doğum haftasına göre her annenin sahip olduğu süt kendi çocuğu için ideal besinleri ve osmotik yükü içerir. Bu da gelişmesi muhtemel bazı sorunlardan bebeği koruyucu özelliktedir (nekrotizan enterokolit, malnutrisyon...).
Anne sütü hem ulaşılabilirlik hem de maaliyet açısından üstün bir besin kaynağıdır.


Bir de  Ankara İl Sağlık Müdürlüğünün  web sitesinde paylaştığı emzirme,anne sütü önemi ve faydalarını anlatan şöyle bir power point sunusu

buldum ve paylaşmak istedim.Umarım bir yerlerde blogımı okuyan anne adaylarına,yeni doğum yapanlara bir fikir ve fayda sağlar.








Emzirme ve memeden kesme..

 Tam da Dünya Emzirme Haftası (1-7 Ağustos) iken ben de bizim emzirme ve  bırakma hikayemizden bahsetmek istedim.Aslına bakarsanız bu uzun zamandır yazmayı düşündüğüm ve nedense ertelediğim bir konuydu ve Ömür Gedik' in dışarıda bebeğini göğsüyle besleyen annelerle ilgili talihsiz ve yanlış usluplu yazısının üstüne vakit bu vakittir dedim. Açıkçası yazı kesinlikle uslup açısından bahtsız ve yanlış olmuş ama yine de çok kaba ve saygısız yazılmış eleştirileri de onunkinden farksız bulmuyorum.Neticede o da doğru-yanlış kendi fikrini belirtmiş..Belli ki kadın bu konuda psikolojik açıdan sıkıntılıymış ve emzirmeyi cinsellikten ayırt edememiş..Her neyse biz gelelim kendi hikayemize..

Bildiğiniz üzere spinal anestezili sezaryenle doğum yaptım ben..yattığım hastanede doğumdan hemen sonra sedyeyle bekleme salonu gibi bir yere aldılar bizi- beni ve diğer doğumdan çıkan anneleri. Orada annelerin ayılması kendine gelmesi için bekleniyordu.Ve derken hasta bakıcılar sırayla bebekleri getirip annelerinin göğsüyle tanıştırıyor, memeyi kavraması için anne ve bebeğe yardım ediyorlardı.Ben genel anestezi almadığım için bilincim gayet açıktı ve hastanede yattığım sürede resmen aç bırakıldığım için Rüzgar'ın çok acıktığını düşünüyordum.Derken Rüzgar geldiğinde gerçekten de aç olacak ki hiç zorlanmadan kavradı göğsümü..Ama olayın devamı maalesef böyle güzel gitmedi..Odaya geçtiğimizde Rüzgar memeyi tutmaya çalışırken resmen kıpkırmızı oluyor ve ağlıyordu..Öyle kırmızıydı ki her gelen hemşireye soruyorduk ve onlar da normal olduğunu söylüyorlardı.Derken Rüzgarın emerken ayağının titrediğini fark ettiğimizde bunun pek de normal olmadığını anlamıştık, sonrasında da polisitemi tanısıyla ilk gecemizi aynı hastanede ayrı odalarda geçirmek zorunda kaldık..Doğal olarak yoğun bakım ünitesinde mama verilmişti kuzuma..Daha anne sütüyle tanışamadan,kokumuza doyamadan ayrılmıştık oğluşumla..Doğumdan 2 gün sonra Yoğun bakım bölümünde anne odaları olduğunu öğrenip orada kalmaya başlamıştım. Oda dediğime bakmayın, minicik, iki küvez ve iki tekli koltuğun olduğu bir odaydı bahsettiğim. Ama öyle çok mutlu olmuştum ki sezaryenli halimle şişmiş bacaklarımla kırık bir berjerde oturabilme imkanım olduğuna..Nihayetinde neresi ve ne koşullar olursa olsun bebeğimle aynı odada olacaktım..O küvez içinde kollarında serum, baş ucunda nabzını ölçen bir aletle duruyorken hiç tanımadığı bir evrende ben nasıl halimden şikayet ederdim ki..
Tam 4 gece 5 gün böyle geçti.Doktorlar 2 saatte bir emzirmeme izin veriyor,sütüm az olduğu için peşinden de 40 cc mama ya da hastanenin süt bankasından gelen başka annelerin sütlerinden veriyorlardı.Ben de sürekli su içip sonrada bu süt merkezi dedikleri katta sütümü sağıyordum..Böylece Rüzgar'a benim sütümü getiriyorlardı her emzirme saatinde.Odayı paylaştığım diğer anne normal doğumla 2.çocuğunu doğurmuştu.Maşallah sütü de yetiyordu bebeğine..Birlikte süt sağmaya gittiğimizde o tek göğsüyle 100 cc çıkarırken ben ikisinden 40 cc çıkaramıyordum.. Şimdi o anneyi kıskandığımı itiraf edebilirim..Orada öğrendim her annenin sütünün kendine ve bebeğinin ihtiyacına has miktarda, içerikte ve renkte olduğunu..
Eve geldiğimizde doktorun tavsiyesi üzere Rüzgar'ı önce emzirdim sonra da en fazla 60 cc ye kadar mama verdim. Süt miktarım hala az sayılırdı ve Rüzgar  polisitemi geçirdiğinden sarılık olma riskine karşılık aç kalmaması gerekiyordu. Gün geçtikçe sağmamın ve bolca sıvı, ve süt arttırıcı çayların yardımıyla sütüm arttı, ve mamayı düzenli olarak azaltarak en son 25-30 cc ye düşürdük.Rüzgar tam kırk günlükken de biberonu birden diliyle itti ve sadece memeyi tercih etti.Sonrasında sütüm hala az olduğu için  açıkçası mama vermeyi çok istedim ve bir kaç kutu mamayı heba ettim. Rüzgar inatla memeye yapıştı ve tam 17 ay yapışık yaşadı diyebilirim..
Emzirmek tabii ki aksi iddia edilemeyecek kutsallıkta. Anne karnında nasıl kordon bağıyla bağlıysa birbirine, sonrasında da emzirme yoluyla mühürleniyor anne-bebek..Rüzgar 6 -7 aylıkken eşimin rahatsızlanması, hastane süreci vs. ben de ciddi bir stres yaratmış, maalesef tek göğsümden hiç süt gelmez olmuştu..Bir süre sonra Rüzgar da o göğsü reddetmeye başladı..Böylece ek gıda+anne sütü serüvenimiz ilk darbeyi yedi. Sonrasında ek gıdayı reddetme,ağzını kapama, yemeğe karşı inat derken ciddi bir iştahsızlık dönemine girdik..Onu suçlayamıyorum, çünkü ben de o zaman zarfında ciddi kilolar vermiştim.İlk 6 ay sadece anne sütü alan rüzgar her ay alması gereken kiloyu rahatça alırken birde kilo almamaya, hatta bazı aylar vermeye başlamıştı. Aylık rutin kontrollerde sıra tartmaya geldiğinde kalbim ağzıma geliyordu stresten.Eşim iyileştikten,hayatımız normale döndükten sonra da Rüzgar efendi bu yememe olayını alışkanlık haline getirdi ve 17. ayda artık doktorla beraber sütten/memeden ayırmaya karar verdik.

İlk gün gündüz her acıktığında ya da susadığında meme için geldiğinde konuyu değiştirip, ilgisini dağıtmaya çalıştım.Onun yerine sevdiği kuru meyveleri teklif ettim. Memenin  'uff ' olduğunu, onun yerine bardakla süt içebileceğini vs. söyledim.Bu arada aktardan arkadaşların tavsiyesi ile sarı sabır taşı denen (sanırım aloevera taşı olarak da biliniyor) siyah acımsı bir tadı olan taş aldım,ıslatarak sürdüm.Tabii ki hiç bir uzman, psikolog bu tarz yöntemleri doğru bulmuyor, bunu da belirtmek isterim.Ben sürüp, emmek istediğinde bir kaç kez izin verdim ve tadını beğenmeyip 'anne uff ' diyerek bıraktı.Bu taş özellikle uyku arasında uyanıp kendi emmeye çalıştığında işime yaramıştı.En zor kısım emmeden uykuya geçmesiydi. Emerek uyuyan bir bebeği emziksiz, biberonsuz uyutmaya çalışmak epeyce sancılıydı. Kucağımda başını omzuma dayayıp, saçımı parmaklarına dolayarak dalmıştı ilk memesiz öğlen uykusuna. Ama akşamı daha dramatikti. Sadece onun için de değil, ben de dayanamıyordum onun haline ve emzirmek istiyordum yeniden. Ama direnmem gerekiyordu,bir kere çıkmıştık bu yola, geri dönüş ikimiz için de travmatik olabilirdi. İlk gece uykuya dalmakta zorlandı tabii ki, benim göğsüm sütle dolmuş, sızlıyordu. Rüzgar öylesine gün içinde bana sarmıştı ki sağmak için zaman bile bulamamıştım. Bir de zaten emziren anneler bilir, bebeğin karnı acıktığında annenin göğsü sızlar ve anlar evladının aç olduğunu. Biz ilk gece Rüzgar'la salonda uyuduk. Oyuncakları döktük, kitapları yığdık, videoları açtık ki aklı dağılıp, yorulsun ve memesiz sızıp kalsın diye. Ama nafile..O gece Rüzgar ağladıkça ben de ağladım,kucağımda evi gezdik ve neden sonra dayanamayıp sızmıştı..Sonra ben sütle dolan, doldukça ağrıyan göğsümü sağdım, hüngür hüngür ağladım..Rüzgar uyanıkken ona çaktırmamaya çalışıyordum ama ben onun kadar vahim durumdaydım.Hem kimse uyarmamıştı, söylememişti sütten kesme her iki taraf için de bir ayrılık, ve sancıyı iki tarafta çekiyor diye..

Neyse ki diğer günler daha kolay geçti..2.-3. gün uyku saatlerinde Rüzgarı bebek arabasına koyup yürüyüşe çıkıyorduk ve o da pusette uyuyakalıyordu. Gece meme için uyandığında kucağıma alıp pışpışlıyor, rahatlaması için sırtını okşayıp ninni/şarkı söylüyordum..Bolca onu ne kadar çok sevdiğimi dillendirip, sık sık sarılıyordum.Gün içinde kış olduğu için park yerine AVM içlerindeki oyun alanlarına gidip yorulmasını ve kalabalıkla ilgisini meme dışına çekmeyi sağlıyordum.Zaten 4. gün artık iyice memeden umudunu kesmişti.O  sıralar İstanbul'a ailemin yanına gitmiştik ki bu da işimizi kolaylaştırdı..Geceleri kalktığında biraz ben biraz annem kucağımızda dolandırıp geçiştirmiştik.Annem-ablam kulağına sakinleşmesi için bolca dualar okuyorlardı ve tabii ki işe yarıyordu..Hatta öyle ki ben eve geldiğimde bir kaç hafta Internetten Kuran ayetlerini açmaya devam ettim. Çünkü Kuranın ruhu, Arapçanın melodisi ve okuyan hafızın güzel sesi Rüzgar'ı rahatlatıyor, 15-20 dk.da omzumda uykuya dalıyordu. Derken zamanla memenin yokluğuna alıştık ve gelişiminin bir dönüm noktasını daha tamamlamış olduk Rüzgarla.

Tüm bebeklerin bol bol sağlıklı anne sütüyle doyması, tüm annelerin bu süreci doya doya yaşaması dileğimle..




2.08.2015

"Rüzgarlı Günlerim" basında..

Blogum benim göz bebeklerimden biridir..En sevdiğim hobimdir..Sizin bilmediğiniz 2 blogum daha olmuştu aslında hamileliğimden önce;biri kendimce karaladığım,diğeri de özel ingilizce derslerimle alakalı paylaşımlarda bulunduğum..Her ikisi de kısa soluklu oldu,ama hamileliğimde yazmaya başladığım bu blogum beni rahatlatan,ilk başlarda oğluma ve zamanla takip edildiğimi,yazılarımın sevildiğini, tanıdık tanımadık kişilere az da olsa fikir verdiğini öğrendiğimden beri de sevgili okurlarıma ithafen yazdığım bir günceye dönüştü..İyi ki de öyle oldu..

Herhangi bir maddi kaygıyla yazmadım blogumu,ya da hiç kimseye "annelik"taslamak gibi bir yanılgıya/kibire de yenik düşmek istemedim..Zira maalesef blog yazdığı için kendini doktor,psikolog,pedegog vs. sanan bir çok blogger anne gördüm özellikle instagram sayesinde..Lansmanlarda gezip,blogda kendi fikirlerinden çok markaların reklamını yapan,takipçi sayılarının çokluğunu ticari bir kazanç kapısına çeviren başlarda severek takip ettiğim ama sonradan bozulan bloggerlardan tutunda, mesleğiyle ya da akademik geçmişiyle hiçbir alakası olmadığı halde kendini kaptırıp sayfasında ilaç tavsiyesinde bulunan, ya da birden bire uzman kesilip atölyeler,seminerler düzenleyenler,bildiğiniz taparcasına fanları olan ve ilk olumsuz eleştiride bu kişileri azarlayan, marka fotolarının altına "benim filanca takipçim var, isterseniz bilmem ne karşılığında reklamınızı yaparım" diyen kendini bilmez bloggerlara bile tanık oldum..Öyle ki bir ara soğudum blog yazmaktan ve istediğim halde yazamadım..
Yanlış anlaşılmasın, tabii ki lansmanlara,seminerlere,tanıtımlara katılan,çeşitli eğitimler alan ve bunu da harika bir mütevazilikle sunan anne blog yazarları da var aralarında -ki ben bu kişilerin paylaşımlarından çok şey öğreniyor,severek ve merakla takip ediyor, hatta bir çoğunu tanımadığım halde çok seviyorum..Zaten blog yazmayı güzel kılan da bu benim için..Tanımadığın bir çok insanla fikir alışverişinde bulunmak, onlarla öğrenmek, tavsiyelerinden faydalanmak ve  kimi zaman deneyimlerini okuyunca yalnız olmadığımı öğrenip rahatlamak..Dilerim ben de 'bu tip' blog yazarlarından olurum,ve öyle anılırım..

Bu dileğim gerçekleşsin diye dua ediyorum,oğluma,eşime,aileme, tüm herkese dua ederken..Çünkü konu oğlumla, öğrencilerimle ve tüm çocuklarla alakalı..Ben hem anne hem de bir öğretmenim ve artık okul öncesinde öğretmenlik yapıyorum..Bu yüzden rastladığım tüm okul öncesi, çocuk gelişimi ve eğitim seminerlerine katılmaya çalışıyorum çocukları daha iyi anlamak,yazdıklarımın altını doldurabilmek ve doğru tavsiyede bulunabilmek için..Alakalı kitapları,yerli yabancı blogları,akademik yayınları okuyor, kendi süzgecimden geçirip yine sadece fikir paylaşmak adına yazıyorum..Ben uzman,pedegog,doktor,psikolog değilim..Bu konularda şimdilik sadece anne olarak yazıyorum,ama eğitimci olarak yine akademik doğrulara ve profesyonel deneyimlerime dayanmak kaydıyla gönül rahatlığıyla fikir beyan ediyorum..
Umarım faydalı da oluyorumdur bi yerlerde birilerine..

Ve çok güzel bir şey oldu bu ay blogum adına..Severek okuduğum aylık Annebebek  dergisi Ağustos 2015 sayısının İnternet Dünyası sayfasında blogumuza da yer verdi. Sevgili editörleri Aslıhan hanımla hoş bir röportaj da gerçekleştirdik..Önümüzdeki aylarda Rüzgar'ı ve röportajımızı da görebileceğiz..Buradan da bu güzel dergiye ve tatlı editörüne teşekkür ediyor,okumaya,öğrenmeye ve paylaşmaya devam diyorum..