Gün içinden... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gün içinden... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13.01.2015

Çizgi filmler hiç de masum olmayabilir..Subliminal mesajlara dikkat!!!!

Subliminal mesajlardan ilk kez 3-4 yıl evvel haberdar olmuştum. Eşimi dostumu,öğrencilerimi de kendimce haberdar etmiştim.Geçenlerde instagramda bir annenin çocuğuyla ilgili paylaştığı bir fotoğrafta arka planda açık olan çizgi filmde çok bariz bir subliminal mesaj dikkatimi çekince bloguma da yazmak farz oldu.
Peki nedir 'subliminal mesaj'?? Sinema filmlerinde, reklamlarda,resimlerde,posterlerde,dergilerde ve hatta çizgi filmlerde bolca yerliştirilmiş, gözümüzün ilk etapta farkedemediği  gizli mesajlar oluyor kendileri.Yazılı,resimli,ya da sesli konumlandırılmış bu mesajlar ya çok ama çok hızlı veriliyor,ya da ustaca saklanıyor ve gözümüz gördüğü halde çok hızlı olduğundan beyne sinyal gönderemiyor,ama bilinçaltı dediğimiz her daim çalışan ve herşeyi kaydeden defter bu mesajları da yazıyor. Yani medyanın her türlüsünde sıklıkla kullanılan bu hilenin hedefi doğrudan bilinçaltımız. İşte bu yüzden çok tehlikeli..Düşünsenize, bilincinizin algıladığı herhangi bir fikir,ideoloji ya da ürün tartışılabilir,eleştirilebilir,reddedilebilir -ki adil olan da budur. Öte yandan doğruca bilinçaltınıza ulaşmaya programlanmış herhangi düşünce,eylem,ürün hiçbir dirençle karşılaşmadan hedefine ulaşır.Ve bu mesajlar doğruca beynimizde depolanarak kararlarımızı,düşüncelerimizi ve davranışlarımızı biz farkında olmadan etkiler. 

Mesela sıkça verilen örneklerden biri bolca "Cola" yazısı içeren bir filmde izleyicilerin bir çoğunun susuzluk hissettiği ve film arasında kola almaya gittikleri.. Genellikle "Sex,Death(ölüm),Blood(kan) vs.

gibi kelimelerin insanları en çok etkileyen kelimeler olduğu ve bunlara dair yazı ve imgelerin kullanılması yayınlanan ürüne daha çok dikkat çekebildiği görülmüş. Gelişen teknoloji ve hayatımızın her yerinde olan yazılı,görsel ve işitsel medya sayesinde bilmediğimiz kişiler görünmez bir silahla bizi etkilemekte. Ve işin daha da terbiyesiz yanı buna çocukların da hedef olması.. Çizgi filmlerde bolca kullanılıyor ve biz bihaber ebeveynler de çocuklarımızı kendimiz oturtuyoruz bu silahın karşısına..Hiç bilmeden şiddeti yüklüyoruz tertemiz beyinlerine..Sonra
 -bu çocuk nereden öğreniyor vurmayı kırmayı, 
-sağlıklı şeyleri yemez ama bak abur cuburu nasıl da severek yiyor diyoruz. Halbuki yanlarında pür dikkat davranıyor,kelimelerimizi özenle seçiyoruz ki öğrenmesinler. Ama nasıl oluyorsa onlar daha minicikken öğreniyorlar ve biz şaşakalıyoruz..Ama suçlu aslında önce derinden vuran medya ve sonra onun karşısına oturttuğumuz için bizleriz.

Tv zaten zararlıydı,biliyorduk ama n'apalım canım,er geç tanışacak diyorduk ya alın size bir de subliminal mesaj vakkası.. Şimdi artık siz de bildiğinize göre vicdanınız el veriyorsa açın TV yi.
Haa bu arada en çok Disney kanallarında ve yapımlarında olduğunu da eklemek isterim,Disney Channel, Nicklodeon, cartoon network gibi kanallar artık OUT..Kendimce nelerin IN olduğunu da  başka bir yazıda paylaşacağım.
Aşağıda bazı deşifre edilmiş subliminal mesaj içerikli çizgi filmlerin linklerini paylaşıyorum. Zaten google da yüzlercesi mevcut..
http://www.youtube.com/watch?v=aTC2sIjSQo0
http://www.youtube.com/watch?v=9Bj-MNQdVOc


23.08.2014

Rüzgar 1 yaşında..Cirque du Rüzgar..

Oğlumla dolu dolu bir yılı bitirdik..Her günü, her anı yepyeni bir deneyimdi üçümüz içinde..Ben 'anne', Soner 'baba' ve Rüzgar 'da 'dünyalı' olmuştu artık..Acemilik dönemimizi öyle yada böyle bitirdik çok şükür..Şimdi 3 ümüz de daha rahatız..  Eee bu muhteşem ilk yılı kendimizce en iyi şekilde kutlamalıyız dedim ve ailenin organizasyonlardan sorumlu  kişisi olarak sıvadım kolları..Önce yakın eş dostla kutlayacağımız bir parti olmasına karar verdik.28 Haziran ramazanın ilk gününe rast geldiği için bir gün önceye aldık parti gününü.. Mekan da evimiz olacaktı..Her şeyin bir teması olmasını seven ben, partimizin sirk temalı olmasını uygun görüp başladım gerekli hazırlıkları yapmaya..Öyle aylar öncesinden falan başlamadım, son bir haftaya sıkıştırdım tüm hazırlıkları.Tüm her şeyi ellerimle yaparak,oğlumun ilk yaş partisini alın terimle düzenlemeye kararlıydım. Sirk temalı baskı işlerini evde bizzat hazırlayıp, tek tek çıktı alıp, kes-yapıştır yaparak başladım önce..Sonra Diş Partisinden deneyimli olduğum şeker hamurlu kurabiyelerimizi yaptık canım dostum Nur'la..Sirk çadırı şeklinde anı çerçevesini Sevgili kocam hünerli elleriyle yaptı.(tasarım bana ait :) )Cupcakelerim -kendim yaptım diye demiyorum- harika oldular hem görsel hem de tat olarak:) Tatlı,tuzlu kurabiyeler,börekler,salatalar hep sağ olsunlar arkadaşlarımın emekleriyle yapıldı..Ama en önemlisi doğum günü pastalarımızı yine Nur'umla beraber sıcak havaya inat başarıyla yaptık. Şeker hamuru ile çalışmak sıcak havada çok daha zormuş,öğrendik..Aksilik de olmadı değil tabii..Oğlum için hazırladığım video teknik arızalara takıldı maalesef..Biz de slayt şeklinde izlemek zorunda kaldık..Akşam geç saatlere kadar eş dost, çoluk çocuk yedik içtik eğlendik.. Rüzgar efendi de akşam boyunca şaşkın şaşkın ama halinden memnun takıldı henüz idrak edemediği ilk partisinde..


Oğluma..

Daha dün gibi hatırlıyorum senin varlığını öğrendiğim anı..Düğüm gibi bişeydi boğazıma takılan, kalbimin hızlıca atması,korku,panik,heyecan,mutluluk ve daha bir çok duygunun aynı anda ruhuma,kalbime,beynime saldırması gibi bir şey.. içimde bir yerlerde filizlenen bir tohumdun..hiç bilmediğim,hissetmediğim yepyeni bir duygu,hakkıyla taşıyabilecek miyim diye kendime sormaya çekindiğim yeni bir kimlik,yeni bir sorumluluktun..O kadar ağırdın ki bedenime o an, korkudan mı sevinçten mi ağladım varlığını öğrendiğimde bilmiyordum..Ama bir o kadar da hafiflemişti ruhum..kanatlanmış uçuyordum sanki bebeğim olacağını düşündükçe.. Yepyeni bir dönem başlamıştı o günden sonra.Artık yalnız değildim onca yıl tek başına sığdığım bedenimde..Daha bir özenmeliydim yediğime içtiğime..Hormonların gücünü iyice anlamıştım artık..dinlediğim müzik, yaptığım hareket,kaldırdığım poşet bile ayrı bir anlam kazanmıştı sayende..bambaşka bir gözlükle bakar olmuştum dünyaya..kimi zaman pembe,kimi zaman bulanık,kimi zaman camsız bir gözlüktün sen taktığım tam 35 hafta boyunca..Büyüdün..Gelmek için sabırsızlandın ve adın gibi aniden esiverdin..O gün anlamıştım bana tüm ezberlerimi bozduracağını..Tüm koşullara inat doğduğunda,sesin duyduğum en özel melodiydi.. o ilk göz göze,yanak yanağa geldiğimizde hissetmiştim koşulsuz şartsız, seve isteye müebbet bir aşka mühürlendiğimi.. O an artık ben 26 yıldır tanıdığım bildiğim Pınar değil, seninle yeniden doğmuş yepyeni bir isimdim..Artık anneydim..Rüzgarın annesi..Bundan sonra anlayacaktım annemin 'anne olunca anlarsın' dediği her şeyi..O an iyi ki doğmuşum dedim..İyi ki doğurmuştu annem beni..Seni yoksa nasıl tanıyabilirdim ki..Ve şimdi en büyük dileğim ömrün boyunca hep "iyi ki doğmuşum" diyebilmen..Doğmak sadece bir kez olan bir şey değildir oğlum. İnsan gerçekten mutlu olduğunda, bazen dibe vurduğunda, bazen kısacık bir anda, sevdiğinde, aşık olduğunda, ürettiğinde, emek verdiğinde, alın terinde, her güldüğünde ve güldürdüğünde,ağladığında, anladığında,dinlediğinde, farkında olarak yaptığı her  şeyde yeniden doğabilir Oğlum.. Yeter ki sen aldığın nefesin kıymetini bil, onu her alışında hisset bedeninde gezen yepyeni yaşamı..Bu hayat senin..Onu hakkıyla,gönlünce yaşamanı dilerim..

Seni çok seviyoruz oğlum..


Rüzgar büyüyor..

Yine uzunca bir aradan sonra klavye başında olmaktan gurur duyarım..Rüzgar büyüdükçe rahatlarım,kendime ve bloga daha çok vakit ayırabilirim diye hayal kurarken, kazın ayağının hiç de öyle olmadığını fark ettim. Sandığımın aksine o büyüdükçe bana olan yapışkanlığı ve ihtiyacı daha da artıyormuş..Bildiğiniz yaka iğnesi gibi bişi oldu Rüzgar efendi. E malum ailelerden uzak olunca kısa süreliğine bile bırakamıyorsun bebeğini kimseye..hal böyle olunca da beyefendinin uyku saatleri benim için kitap demek,araştır-öğren,blog oku-yaz, yemek-iş yap, film izle,kendine ve eşine zaman ayır,beyefendinin yoğurdunu,kurabiyesini,peynirini,böreğini yap demek.bilmezdim öğlen iki saatin bu kadar değerli olduğunu, inanmazdım akşam 21.30 da enerjimin bebeğimle birlikte bitebileceğine, yorgunluktan 23.00 olmadan devrilebileceğime.. Ama çok şükür şikayetçi değilim halimden,yeter ki sağlığımız yerinde olsun değil mi anacıııımmm.::DDD

Yazmadığım süre zarfında büyüdü tabii Rüzgar oğlan..Şimdi  teknik olarak 14 aylık,teorik olarak 13 aylık bir sıpa kendisi. (5 hafta erken doğduğundan 36 aya kadar 1 ay küçük farz ediliyormuş tıbben..Doktor kontrollerinde "düzeltilmiş ay " diye bir tabir kullanılıyor ve gelişimi bu aya göre takip ediliyor) Çok şükür ilk yaşını hem fiziksel gelişim hem de ince-kaba motor gelişimi olarak gayet iyi tamamladı.İlk yaş doğum gününden sonra her şey daha hızlı oluyor sanki..Zaman daha hızlı akıyor,Rüzgar her gün yeni bir numara öğreniyor, dün daha sağına dönemezken bugün yürüdü yürüyecek bebeğim..Aramızdaki sözlü-sözsüz  iletişim daha akıcı, yavaş yavaş monologtan diyaloga geçişler olmaya başladı..Tabii sadece ikimizin anlayabileceği bir diyalog:)  Oynadığımız oyunlar daha eğlenceli.. Uyku süresi daha düzenli. Hala çok iştahlı sayılmasa da yemek saatleri eskisi gibi işkence değil. Mutlaka bunda benim daha rahat,sakin olmam etkilidir diye düşünüyorum. Ben uzmanların dediği gibi sadece ne ve ne zaman yiyeceğine karar veriyorum,o da ne kadar yiyeceğine.Böylece ikimizde sınırlarımızı bildiğimiz ve kabullendiğimiz için bazen 1 kaşıkla, bazen bir kaseyle; ama huzurlu bitiriyoruz yeme ritüelini..Diğer yol ikimiz için de yıpratıcıydı..Hala tam gaz emzirmeye devam ediyorum. Sütten iştah durumuna göre doktora danışarak kesmeyi düşünüyorum..Ama daha bir kaç ay böyle devam..
Bu arada 10 ay 9 günlükken Rüzgar kendi kendine ilk adımlarını atmıştı..bir kaç haftaya kalmaz yürür derken maalesef amcasının evinde bazadan düştü, ve o gün bugündür hala tek başına yürümüyor. Aslında yürümüyor demek yanlış olur, zira bana doğru yürüyerek koca salonu ya da koridoru manevra bile yaparak geziyor ama sadece biz bıraktığımızda ve hadi gel oğlum dediğimizde..yani kendisi ben kalkıp yürüyeyim demiyor henüz..Psikolojik olarak hazır hissetmiyor anlaşılan..Olsun,hiç önemli değil,erken yürüyene madalya takmıyorlar,ki zaten yürüme becerisi ziyadesiyle iyi olduğu için endişelenmiyorum..Fakat eşin dostun hala mı yürümedi demesinden bıkmadım da değil.."Tembel,korkak" gibi etiketler iliştirmeye çalışmalarından da ayrıca sıkıldım..Bu arada çocuklar 12-15 aylar arasında yürürlermiş, öncesinde yürüyenler erken yürümüş oluyor,yani hala geç yürüdü denemez Rüzgar için..

Şu an üstte 2 tam 1 yeni patlamış 3 diş ve altta 3 olmak üzere 6 dişi var paşamın.Üstteki 4. diş de yolda..Diş kolyemiz sağ olsun azıcık huysuzlukla atlatıyoruz diş çıkarma sancılarını..Kolyeyi takmadığımda hemen salyaları akı veriyor ve taktığımda birden duruyor..Çok ilginç..Taşların gücü bu olsa gerek..

Bu arada dans etmeye bayılıyor, cep telefonunu getirip bize verip, müzik açalım diye oynamaya başlıyor..Hatta rende yaparken çıkan seste ve ezan sesinde bile oynuyor. Hiç yabancılık çekmeden herkese gidiyor ve sarılıyor..İstediği şeyler için elimizden tutup götürüyor.Elektronik eşyalar,düğmeler,anahtar-prizler ciddi anlamda ilgisini çekiyor. Dışarıdan eve gelmek istemiyor..Halkaları,sekilleri çok güzel diziyor,küpleri kovaları üst üste ve iç içe koyabiliyor-ama yıkmaya daha çok bayılıyor-küvette oynamaktan zevk alıyor,telefonu kulağına koyup alo yapıyor..Anne, baba, gel, al, ver, aba(abla-abi demek),bu(su) söyleyebildiği kelimeler..

Yazmadığım süre içinde ilk kez uçağa bindi ve ilk kez denize girdi Rüzgar..


Neyse, seni çok ama çok seviyorum oğlum..İyi ki doğurmuşum seni,iyi ki Rabbim seni bize nasip etmiş ve iyi ki bizi seçmişsin oğlumm..




29.01.2014

Ek gıda dedikleri..



Aylardır tamamlanmayı bekleyen ek gıda post um nihayet son halini aldı ve huzurlarınıza çıktı..Açıkçası yakın arkadaşımın tatlı kızı Belinay bu aralar ek gıda ile tanışıyormuş,bugün ondan konuşunca artık şu yazıyı tamamlamamın vakti geldi dedim..Kim bilir belki benim diğer blogger annelerin tecrübelerinden yararlandığım gibi bir başka anne de bizim yemek tecrübelerimizden faydalanır..

Rüzgar'ın anne sütü dışında bir tatla,kıvamla tanışması beş buçuk aylıkken oldu.Maalesef 6.ayımızı doldurmayı bekleyemedik.Gerçi ben aylar öncesinde ek gıda süreci ile ilgili yayın ve sanal ortamdaki her türlü bilgiyi taramaya başlamıştım  ve 6. ayı beklemeden bebeğin teker teker ve ufak ufak tatlara aşina olmasının daha doğru olduğu kanaatine varmıştım.Lakin doktor sözü dinleyip 6. ayı bekleyecektim ki Rüzgar 5. ay kontrolünde sadece 550 gr almıştı ve kilosu % 80 presentılda olmasına rağmen ben de "eyvah,sütüm yetmiyor,oğlum aç kalıyor" sirenleri yanmaya başladı.Derken 2-3 hafta erkenden ufak ufak lezzetlerle tanıştırdım oğlumu..

Açıkçası ben mutfakta zaman geçirmeyi,sevdiğim,merak ettiğim yeni tatları pişirip sevgilime sunmayı çok severim.Söz konusu beslenme oğlumu,onun sağlığını,boyunu,kilosunu,zekasını,motor gelişimini,bugününü,geleceğini doğrudan etkileyeceği için daha bir titizlendim,özendim bu hususta.Sonuçta ne yersen o'sundur diye boşuna dememişler di mi??!! (you are what you eat)

Öncelikle doktorumuzun ek gıdaya geçiş konusundaki tavsiyelerine yer vermek istiyorum..
İlk verilecek gıda evde günlük mayalanmış yoğurt olmalıymış. Keza ilk yoğurt vererek içindeki faydalı bakterilerin bebeğin midesinde koruyucu,hazırlayıcı bir katman oluşturmasını sağlıyormuşuz. Ama hazır yoğurtlar ya da çocuklar için hazır satılan meyveli yoğurtlardan katiyen verilmeyecek, onun yerine ev yapımı taze yoğurt verilecek. Ben de doktorumun sözünü dinleyip ilk yoğurt verdim oğluma..O gün bugündür Rüzgar vesilesiyle biz de ev yapımı yoğurt yiyoruz. Ben Sek ya da AOÇ nin günlük sütünü  ilk yaptığımda Pınar'ın organik yoğurdu ile mayalamıştım ve yoğurt yapma makinesini kullanmıştım. Fakat makinenin kapak kısmı plastik olduğu için çok güzel tutan yoğurdum her defasında plastik koktuğundan sonrasında  kendim anne usulü mayaladım. Mis gibi, kıvamlı ve kokusuz :D Yoğurdu ilk etapta seven oğlum zamanla burun kıvırmaya başladı,şimdilerde ise ağzını sımsıkı kapatıp katiyen yemiyor.Eee eninde sonunda pes edecek diyerek ben mayalamaya devam ediyorum. Pekmezli,kuru ya da taze meyveli varyasyonlarını denedim ama sonuç bir kaç kaşıktan öteye gitmedi. Ama son zamanlarda ona da çare olarak hem çorbalarına katarak yediriyorum hem de ayran olarak içiriyorum..

Okuduğum yazılardan yola çıkarak bebeğe sebzenin meyveden önce tattırılmasının ileride sebze sevmeme olasılığını düşürdüğüne ikna oldum ve patates,havuç ikilisiyle serüvene devam ettim. Doktor patates,havuç,elma,armut ve mevsiminde taze kabağın alerjen gıda olmadığını ve teker teker vermek gerekmediğini söyledi. Ben de patates ve havucu az suda haslayıp irmikle kıvamlandırdım,sonraki günlerde içine balkabağı ekledim ve 2 gün farklı bir sebzeye geçmeden bekledim alerji ihtimaline karşı. Tabii sebzeler haslanıp organik irmikle(Migros larda Farmcity markasını bulabilirsiniz) kıvamlandırılıp piştikten sonra bir gün saf zeytin yağı bir gün tereyağı ilavesiyle doğrayıcıdan geçiriliyor..

Meyvelerden de Rüzgar'a ilk elma armutu cam rendede rendeleyip ve bir çimdik tarçınla tatlandırarak verdim..Tabii ki bayıldı her bebek gibi..(tarçın ve kimyon bebeklerin ilk baharatları ) Sonra avakado ve muzu anne sütü ile kıvamlandırıp verdim.İlginçtir avakadoyu muzdan daha iştahlı yedi.(Avakado doymamış yağ oranı çok yüksek, biftek kadar kalorili ama sağlıklı ve bebeklere verilebilecek ilk gıdalar arasında imiş.)

Çorba olarak da kayınvalidemin Rüzgar'a özel yaptığı ev tarhanasını yine doktorun tavsiyesi ile ilk gıdalardan biri olarak tattırdım.Çorbalara katmak üzere evde bebe bisküvisi yaptım,rondodan geçirdim.Tarifi internette bir çok blog ve sitede mevcut.Ben sadece içine pekmez katmıyorum.Zaten adı bebe bisküvisi ama tadı bildiğiniz kuru ekmek :)

İlk 2 hafta bu tatlara bir kaç kaşıkla başlayıp sonra giderek artırdım ve çeşitlendirdim.Yine çok uzun yazmışım. Devamı başka bir ek gıda yazısında olsun.. Tüm bebeklere afiyet olsun..


4.12.2013

"5.Ay"


Günler çabucak bitiyor ve daha nasıl olduğunu anlamadan yeni bir ay gelmiş oluyor. Rüzgar da 5 ayı geride bıraktı ve bir ay daha büyüdü. Onunla beraber biz de büyüyoruz,biz de öğreniyoruz. Bebekle alakalı okumadığım blog,forum,makale kalmadı desem pek de mübalağa yapmış sayılmam. Tüm gün Rüzgarla en verimli nasıl zaman geçirsem diye uğraşırken, o uyuduğunda da ev,yemek,ıvır zıvır diğer işleri halletmeye, geceleri de genellikle üç beş sayfa kitap okuyup,bloguma yazı yazmaya çalışıyorum. Şikayetçi miyim???Asla.. Allah can sağlığı,huzur versin de varsın günler hızlı geçsin..Oğlumla ve eşimle geçen her gün, her saat bana bir lütuftur zira..

Rüzgar geçtiğimiz ay diş kaşıntıları,burun tıkanıklığı, huzursuzluk derken emmeyi ihmal etmişti,dolayısıyla da her zamankinden daha az kilo aldığını öğrendik bu ay ki kontrolümüzde. Çok şükür, kilo,boy,motor gelişimi yeterince iyi, ama ben de sanırım çoğu anne gibi evladım doymuyor,aç kalıyor diye evham yaptım kilo alımı azıcık yavaşlayınca. Doktor benim de isteğimle ek gıdaya yavaş yavaş başlayabileceğimizi söyledi. Ben zaten 5.5 aylıkken başlarım diyordum 6. aya geldiğinde hazır olması için. Ek gıda olayı kendi içinde bir derya denizmiş de haberim yokmuş. Gerçi ben bir kaç aydır araştırıyorum,okuyorum bu konuya yaklaşımları ama yine de iş başa düşmeden anlaşılmıyormuş,bunu anladım. Ek gıda post'u yakında..

Rüzgar emmeyi azaltınca benim sütüm de azalmaya başladı maalesef. Arttırmak için elimden geleni yapıyorum.Umarım oğluma yetecek kadar artar yine..

Rüzgar şimdilerde kahkahalarla gülme,kendi kendine sesler çıkarma eylemini iyice öğrendi,sürekli pratik yapıyor. Evde artık yalnız olmadığım doğrudur :) 

Beyefendi hala dönemedi..Yanına dönüyor ama yüz üstünden sırt üstüne,yada tersi yönde dönmeyi henüz başaramadı.Başaramadı demek doğru değil, dönme olayını, hatta yüz üstü durmayı pek cazip bulmuyor bizim oğlan. Ee  bir de keyif adamı olmasının verdiği rahatlıkla hiç de gerek duymuyor. Ama ben dönsün diye teşvik ediyorum. Doktora söylediğimde şu aralar döner dedi, genellikle çıtı pıtı bebekler daha kolay dönüyorlar,sizin oğlanın  biraz kıçı ağır diye de ekledi :)) Halbuki bizim oğlan hareket ederken tüm gücünü poposundan alıyor..

Oturtma çalışmalarına devam ediyoruz. Daha uzun destekli oturtabilirmişiz. Gelişimi buna müsaitmiş.
Artık beni,babasını, hatta bence Eymen abisini, Nur teyzesini tanıyor. Bu aralar adını söylediğimizde kafasını çevirip bakıyor.

Ellerinden sonra ayaklarını da keşfetti,sürekli bacağını çekip ayağına ulaşmaya çalışıyor ama henüz muvaffak olamadı. Ben de ayağını ağzına götürdüğü anı iple çekiyorum. 

Oğluma güzel anılar kalsın diye İnternetten güzel,yaratıcı bebek fotoğrafları/pozları araştırıp, hoşuma gidenleri Rüzgar'la uygulamaya çalışıyoruz. Birlikte çalışıyoruz diyorum, çünkü o da poz vermeyi seviyor bence. Telefonu görünce hemen kıpır kıpır oluyor..Annesine de birbirinden güzel pozlar veriyor. Bu fotoları instagram hesabımızda paylaşıyorum. Bizi oradan da takip edebilirsiniz..

Bir ay da böyle geçti..Bakalım benim akıllı bıdığım yeni ayında neler yapacak..





2.10.2013

Rüzgar 3 aylık..

 Bugün Rüzgar efendinin 3. ay kontrolünü de yaptırdık.Çok şükür oğluşumun gelişimi,sağlığı ve keyfi yerinde..Yaklaşık iki aydır sadece anne sütü ile beslenmesine rağmen kilo-boy artışı oldukça iyi.

Bu ayki değişiklikler şöyle :

  •  Bu aralar konuşma çabaları giderek artıyor..Biz konuşurken ağzımıza bakıp o da ağız hareketleri yapıyor..  Tükürükler çıkarıp baloncuk yapmak çok hoşuna gidiyor.
  •  İlk zamanlar pek ilgisini çekmeyen Dino'ya (kendisi aslında eşek olur) eliyle vurup sesler çıkartıyor :)
  •  Elini emmeyi hala çok seviyor. Artık elini o kadar şevkle emiyor ki şapur şupur sesler çıkarıyor.
  •  Kendi kendine yüz üstü 10-15 dk kadar etrafı izleyerek kalabiliyor. Yüz üstü yastığa dayadığımda kendini yana yuvarlayıp sırt üstü yatabiliyor.Bu demek oluyor ki en kısa zamanda oyun halisina geçiyoruz.
  •  Eli kolu gece de yerinde durmadığından ya battaniyesini açıyor ya da yüzünü kapatıyor; bu beni çok endişelendirdiğinden uyku tulumuna geçmiş bulunmaktayız.Şimdi oğlum rahat, ben rahat :)
  •  Biz bir şeyler yerken ağzımıza bakıyor ve dudaklarını yalıyor :) Buna dayanamayan babasını  yokluğumdan istifade eline geleni-baharatlı cipsler dahil- yalattırırken yakaladım.Bu durumdan Rüzgar memnun-muş, babası memnun-muş :) 
  •  Saçları nihayet dökülmeye başladı.Diplerden gelen yeni saçlar sarımsı. Kumral olacak gibi yakışıklım.Gözleri de hala mavi ama açık yeşile döner mi diye merak etmekteyiz. Gerçi doktor artık dönmez dedi ama büyükler belli olmaz diyor.
  •  Gün içinde uyku rutinimiz arada değişmekle beraber oturmaya başladı. Sabah 6.30-7.00 arası uyanıyor,beslenme ve alt değiştirmenin ardından bizim yatağımıza alıyorum, gülücüklerimizle babamızı uyandıyor sonra aşk yaşamaya hep beraber devam ediyoruz. 8.00 gibi yeniden 1-1 buçuk saatlik uyku daha. Sonra oyun süremiz uzuyor ve daha kısa uykularla akşamı yapıyoruz.Tüm işi-yemeği-keyfi onun o kısacık şekerlemelerinde yapmaya çalışıyorum.
  •  Hava güzel olduğu sürece günde bir kez uykusunu açık havada yapması için yürüyüşe çıkıyoruz.

  • Akşam babamız eve geldiğinde keyfi daha da artıyor. "Ooooo baba nerdesin yaa..7/24 annemi görmekten sıkıldım" der gibi gülücük,agu-gugu faslı başlıyor.O an itibari ile babayla sohbet 'in', benim pabucum kısa süreliğine 'out'. Babası tabii bu duruma benim bozulduğumu sanıyor olabilir ama ben Rüzgar'ı onun kucağına atmaktan gayet mesut TV karşısına kuruluyorum. 
  • Aralıklı uykularla akşam 9.00 olduğunda banyo (yaz boyunca neredeyse her akşamdı ama bu sıralar haftada 2-3 kez )- masaj-beslenme ve hoooooppp uykuuu...gece boyunca 3-4 kez beslenme için uyanıyor ve yeniden uyuyor.Maalesef ara sıra bu rutin bozulabiliyor..

Rüzgar paşayla 3 aydır günler çok kısa,koşuşturmacalı ve her şeye rağmen eğlenceli.Bakalım yazın yetmeyen gün kışın nasıl yetecek :) 

24.09.2013

Ahh senin o ellerin..

Seninle ilk karşılaşmamızda kokunu içime çekip gözlerine baktıktan sonra, çoğu anne gibi ellerine baktım,birer birer parmaklarına dokundum,sonra ayaklarına bakıp öptüm her birini..Öyle güzeldin ki,bana özeldin..İç içe geçirdiğimiz onlarca günden sonra artık kollarımdaydın..Ultrasonda gördüğüm o minicik ellerin artık kanlı canlı avuçlarımın içindeydi..
Maalesef ilk geceyi beraber geçiremedik..Sabaha karşı doktorlardan zorla izin alarak senin yanına geldiğimde,küvezin o ufacık deliklerinden elimi sana uzatmıştım..'Sakın korkma annecim,ben burdayım' derken sana,gözlerimden akan yaşı görmüşcesine öyle sıkmıştınki parmağımı ; 'sakın üzülme anne,ben iyiyim ' demiştin bana ellerinle farkında olmadan..Sonra çok şükür geçti o günler..Ellerin yumuk yumuk oldu her geçen gün avuçlarımda..Uyurken hep kolların havada,ellerin başının iki yanında..İlk zamanlar kendi ellerinden irkilirdin bazen..Yine de örtünün altına koyamazdık ellerini..Yüzünü çizmemen için eldiven takmamı söyledi herkes..Haksız da değillerdi hani..Tırnakların o kadar hızlı uzuyorlardı ki yüzünü çizmene bir türlü engel olamıyordum..Hala da olamıyorum..Lakin ikimiz de sevmiyoruz eldivenleri..Sen dokunmak istiyorsun her gördüğün yeni şeye..Bense dokunmanı istiyorum ellerinle tenime..Her geçen gün ellerin büyüdü,sen büyüdün,ben seninle büyüdüm..
Oyunlar oynamaya başladık beraber..ilk başta monologlar halindeydi sohbetlerimiz..Derken diyaloglara dönüşmeye başladı..Ben seninle konuşurken sen garip sesler çıkarıyor ellerini,ayaklarını yukarı aşağı hareket ettiriyorsun..Babanla dalga geçiyoruz bazen biraz daha çırpınırsan uçacaksın diye :)
 İki aylık olduğunda ellerini keşfettin birden bire..sana aldığımız o rengarenk dino ve köpiş bile bu kadar ilgini çekmemişti..Sanki ilk kez görüyormuşsun gibi dikkatle dakikalarca seyrediyordun ellerini..Bense senin kendini keşfetmeni seyrediyorum gururla..Kendinde keşfettiğin ilk şeydi ellerin..Büyüdüğünde 'KENDİNİ' keşfedebilmen ise benim en büyük dileğim..
İki buçuk aylık olduğunda tadına bakmak istedin ellerinin..İşte durum o vakit hal değiştirmeye başladı..her bebek gibi senin de ellerini ağzına götürüyor olman kötü bir şey değil elbet..Lakin sen olayı biraz abarttın ve şimdilerde tüm elini ağzına sokmaya çalışarak mideni bulandırıyorsun..O da yetmezmiş gibi meme emmek yerine ellerini tercih ediyorsun..Dahası meme emdiğin sıralarda bile kafanı kaldırıp aradan ellerini ağzına sokmaya çalışıyorsun..Yazarken bile o sahneler aklıma geliyor ve gülmeden edemiyorum..tabii ki önce çok endişelendim memeyi bırakacaksın diye ama ellerinin karın doyurmadığını anladığında yine aynı ellerinle sarılıyorsun memeye:D
Ahhh o ellerin..Hiç kimsenin, yağmurun bile böyle küçük elleri yoktur..

12.08.2013

"Ne çektin be Pınar.."

Bu aralar Yalan Dünya dizisinin Vasfiye teyzesi kulağımda sıkça çınlar oldu.."ne çektin be Pınar"..simdi siz yine ne oldu yahu diyeceksiniz -ki hak veriyorum-benim hayatim bu aralar klasik Yesilçam dramalarına dondu diyebilirim..Ya da öyle güçlü bir nazara geldik ki sonu nereye varacak kestiremiyorum..Gelelim sadede .Çok uzatmayacağım..sadece bu geçtiğimiz 40 gün içinde esim zatürre oldu ve hastanede yattı,tam onu çıkardık derken de eve geldiğimizde eve hırsız girdiğini öğrendik..Bilgisayarımız da çalınanlar arasında olduğundan bir süredir yazamıyorum bloga..simdi okuyunca saka gibi geliyor olabilir kulağınıza ama vallahi de gerçek..:)

Kissadan hisse:yaz gunu de zature olunabiliyormus ve evinizi mutlaka esyalariyla sigortalatmak gerekiyormus..

Nihayetinde kocam sagligina kavustu cok sukur..gidenler de kasimizin gozumuzun sadakasi olsun diyerek sineye cekildi..bu arada guzel olan birsey var ki cok sukur oglum da polisitemiye dair hicbirsey kalmadi.. ilk 40 gunumuzu sarilik olmadan atlatmayi da basardik..
Ruzgar simdi 46 gunluk..ilk bayramimizi gecirdik birlikte..Allah oglumun buyuyup bayram harcligi istedigi gunleri de gostersin bize..:)

Oglumla herseye dayanmak daha kolay,hayat daha anlamli ve gunler daha renkli..bundan sonra duzenimiz oturacak,hersey rayina girecek umarim..ve yakinda ogluma dair eglenceli ve yeni deneyimlerimi paylasacagim burda..simdiden cok sey birikti bile..;)
Herkese sevgiler..

18.06.2013

Zor bir gün daha ve o günün doğum hikayesi..

Gerçekten de dün hamileliğimin en zor günlerinden biriydi.Çok şükür bunu da atlattık,ve şimdi daha iyiyiz oğlumla..Ne mi oldu peki?Aslında gün her zamanki gibi başlamıştı.Gece hiç uyuyamadığım için yorgun hissediyordum,duşumu aldım ve havanın rüzgarlı olmasından cesaretlenip arkadaşıma (eltime) kahvaltıya gittim. sonrasında üzerimdeki o yorgunluk hissi giderek artmaya başladı ve nefesim ikimize birden yetmez oldu. Kesik kesik,ağızdan nefes alıyordum. Karnım iyice büyüdüğünden hiç bir şekilde uzanamıyordum. Yüzüm,ayaklarım daha da şişmiş gibi geldi bana. Derken tansiyonumu ölçtürdüm ve sonuç 13/8. Limonlu su içip,yarım saat kadar uyuyarak düşürmeye çalıştım,ama sonrasında sonuç değişmemişti. Korkunç bir baş ağrısı ve halsizlik beni çıldırtıyordu.Doktorum yurt dışı gezisinde olduğundan kendisine ulaşamadım,ve hastanemi aradım.Çünkü doktorum bu tarz bir durumda fırsat kaybetmeden hastaneye gitmemi söylemişti. Her neyse,hastaneye gidip diğer kadın doğum uzmanına göründüm.Tansiyonum 15/9'a yükselmişti ki doktor hemen usg kontrolu ile bebeğin durumunu kontrol etti.Çok şükür Rüzgar iyiydi. Tansiyonum çok yüksek olduğundan, hali hazırda bir kolestaz hastası olduğumdan ve gittiğim hastanenin bebek yoğun bakımı olmadığından  beni daha teşekküllü bir hastaneye,devlete ait bir kadın doğum hastanesine sevk etti.Ve muhtemelen seni yatırıp gözetim altında tutabilirler ve gerekirse bebeği doğurtabilirler diye ekledi. Tabii ben başladım ağlamaya..Bilmiyorum,ama bir türlü engel olamıyordum kendime..Benim bebeğim daha küçük,biz daha hazır değiliz,ben 35 haftadır gittiğim hastanede ve kendi doktorumla,önceden hazırlıklı bir şekilde doğum yapmak istiyorum,annem daha gelmedi,hala eksiklerimiz var, doğum çantam bile daha tam istediğim gibi hazır değil vs.diye geçiriyordum aklımdan.
Neyse,düştük yollara..Malesef,navigasyon cihazı bizi önce sevk edildiğimiz hastanenin eski binasına götürdü.Gittiğimiz yerde,acile eşimi almadılar.Beni bir kadın hasta bakıcı ürkütücü bir odaya götürdü ve ilk olarak vajinal muayene için bir koltuğa yönlendirdi.Hemen karşı çıktım.Böyle bir şey istemiyorum, hem doktor bile görmedim henüz,şikayetimi bile sormadan buna hakkınız yok diyerek odadan çıktım.Bu sefer doğru hastaneyi bulduk ve Soner'i acile yine almadılar.Yine tektim.Ürktüm. Buradaki hemşireler daha sıcak,daha mantıklı hareket ediyorlardı. Vajinal muayene isteyip istemediğimi sordular yine ilk soru olarak ve istemediğime dair bir evrak imzalattılar.Akabinde tansiyon ölçümü,idrar-kan tahlili ve NST şeklinde devam etti muayenem.Bu NST cihazı ile ilk tanışmamızdı.Bebeğim de yadırgamış olacak ki çok kıpır kıpırdı. Muayenelerden sonra nihayet doktorla görüştüm.Genç,samimi,bilgili görünen bir doktordu.konuşup beni rahatlattıktan sonra usg de bebeğime baktı.Bebek çok şükür iyi ve hatta biraz fazla iri dedi.37. haftasında görünüyormuş USG ye göre."Nasıl olur,biz daha 35 haftalığız,hem söylediğiniz kilo 1 hafta öncekinden 1 kilo fazla.Bu kadar kısa sürede 1 kilo alabilir mi bebek??" diye sormaktan kendimi alamadım. Doktor da "cihazlar arası fark olabilir,ama ben yanıldığımı sanmıyorum,bebeğiniz normalin üzerinde" diye yanıtlayınca ve son zamanlarda ne kadar ağırlaştığımı,her görenin doğum yarın mı tarzı sorularla karnımın iriliğine şaşırması falan aklıma gelince açıkçası kendisine hak verdim. Benim doktorum da gelişimi önde diyiyordu ama bu kadarını beklemiyordum.Şimdi daha önümüzde 4 hafta olduğunu düşününce korkmaya başladım..:) Maşallah,oğluşum hep dua ettiğim gibi ele avuca kolay gelecek gibi..Ama tabii ki en önemlisi sağlıklı olması,kilo çok da önemli değil..
Neyse, dünkü hikayemize geri dönelim..NST de sancı görülmedi, kan tahlili sonuçlarımda kolestazıma dair değerler hala yüksekti ama ben zaten durumu belirtmiş ve tedaviye başladığımızı söylemiştim. İdrar tahlilimde de Protein gözlemlenmemişti ki bu da korkulan Pre-eklampsi olayından yırttığımızın göstergesiydi.Tansiyonum bu süreç içerisinde 2 kez daha ölçülmüştü ve her defasında daha da düşmüştü. tüm bunlara dayanarak doktor yine de istersem yatış verebileceğini ve gözetim altında tutabileceklerini söyledi.Açıkçası bunu bana sorması,fikrime değer vermesi bile hoşuma gitmişti.Ben de eve gelme seçeneğini seçtim.

Hastanede yaklaşık 2 saat kadar kaldık, ve bu süre zarfında çok farklı hikayeler gözlemledim. NST odasında  43. haftasını doldurmak üzere olan ve NST de hala hiç sancısı görünmeyen bir kadın vardı.Doktorlar sürekli onun bu durumu hakkında şakalaşıyorlar ve artık zorla (suni sancıyla) bu gece bu kızı doğurtacaklarını söylüyorlardı. O kadınla yaptığımız kısa sohbetten; sürekli takibini yapan bir doktoru olmadığını, en son 1 buçuk ay önce bebeğini USG de gördüğünü, eşini refakatçi almadıklarını,tek bir bayan refakatçi hakkı olduğunu,5 kişilik odalarda kalındığını öğrendim.Ama bu o bayanın 2. kez o hastanedeki doğumu imiş ve doktorlardan memnunmuş.Kadın memnun olduğuna göre onun açısından sorun yoktu..

Sonra bir ara güvenlik görevlileri koşarak içeri girdiler ve arabada doğum yapmış bir kadının geldiğini söylediler.Tüm acil servis merak ve panikle dışarı çıktı. Ben şok olmuştum ve inşallah iyidirler diye dua etmeye başlamıştım ki hemşirelerden biri içeri kucağında bir beze sarılmış bebekle girdi.Bebek ağlamıyordu,sanki hemen adapte olmuş gibiydi hayata..Ufacıktı.. Daha sonra erkek olduğunu öğrendim. Peşinden tekerlekli sandalyede çiçeği burnunda anne girdi kapıdan. Kadın da tıpkı bebeği gibi fazla sakindi.Hatta ben onlardan daha telaşlıydım. Uzun eteğinin altında çıplak ayakları kanlıydı. Doktor başında sorular soruyordu. Yarım saat kadar önce,yolda gelirken, kayın validesi doğurtmuştu ve kordonunu da kendileri kesmişti. O kadar sakindi ki anlatırken..Kayın validesi olduğunu düşündüğüm,Türkçe bilmeyen,alnında şu aşiret filmlerindeki gibi mavi bir dövme olan bir kadın da yanına geldi ve bebek nerede der gibi etrafa bakınıp,konuşuyordu.

Eve dönerken hala kadının ve bebeğin sakinliğini düşünüyordum.Kadının yolda doğum yapmış olmasını o kadar da yadırgamadım. Sonuçta -Allah korusun- her gebenin başına gelebilecek bir durum.Ama o kadın bu olayı çok hafif atlatmış gibiydi. Sonra kendimi düşündüm; bir kaç saat öncesinde erken doğum yapma riskimi duyduğumda, başka bir hastanede,başka doktorlarla bebeğimi doğurma ihtimali bile beni mahvetmişti. Bu kıssadan nasıl bir hisse çıkarılır bilmiyorum ama Allah herkese gönlüne göre,sağlıklı doğumlar nasip etsin demekten kendimi alamıyorum.

Yine çok uzun bir yazı olmuş..Ama bu biraz da bilinçli oldu diyebilirim. Evlendiğimden beri ilk kez bir devlet hastanesine gittim. Söz konusu hamilelikle ilgili bir şikayet olunca devlet hastanelerinde durumun nasıl olduğunu sizlerle de paylaşmak istedim.Dilerim Allah her gebeye dilediği gibi bir doğum hikayesi yaşatır ve bilinçli,şefkatli, merhametli hastane personelleri ile karşılaştırır..

4.06.2013

Gurur ve endişe..

Çok zorlu günler geçiriyor yurdum..Zorlu bir sınav veriyor hükümet,muhalefet,medya ve tüm halk..Şarkılarla,halayla ve dostlukla, masum ve haklı başlamış bir tepki, kin,nefret,savaş naraları ile şehir  meydanlarında gün geçtikçe alevlenmekte..Tüm olanları sosyal medyadan ve maalesef sadece bir kaç TV kanalından izlerken, öte yandan yerli yabancı gazete makalelerini okumaya çalışıyorum..Maalesef okudukça korkuyor,meydanlardaki arkadaşlarım,kardeşlerim ve tüm genç yaşlı yurttaşım için endişeleniyorum..Meydanlardakilerin % 90' nının  iyi niyetli, hükümetin yanlış politikalarından bıkmış, kesinlikle herhangi bir dine,düşünce sistemine, ya da meslek grubuna karşı bir tepki olarak değil de Başbakanın kışkırtıcı uslubuna, halkı ötekileştiren cümlelerine,ona oy vermeyenlerin şahsi ve ideolojik değerlerine,özel hayatına vs. ye saygı göstermiyor olmasına tepki gösterdiğine canı gönülden inanıyor ve aynı duyguları paylaşıyorum..Lakin aralara sızmış farklı terör örgütü mensupları, belki dış belki iç güçlerin yolladığı provakatörlerin ortalığı iyice karıştırıp,halkın masum amacına gölge düşürerek,şiddeti arttırıp ülkeyi kaosa,iç savaşa çekmeye çalıştıklarından da endişeleniyorum..Daha en başından The Guardian,TIMES gibi büyük gazeteler "Türk Baharı"," Tahrir "gibi benzetmeler yaparak, tıpkı yıktıkları orta doğu ülkelerine yaptıkları gibi aşırı destek mesajları yollayarak, sosyal medya üzerinden video ve ileti yayarak ağzımıza bal çalıp bizi yangına sürüklemeye çalışıyor olabilirler..
Gençlerin,aydınların,her gruptan halkın bir amaç uğruna yan yana durması beni çok ama çok heyecanlandırıyor,gururlandırıyor, ama aşırı güç kullanan bazı güvenlik güçlerinin isteyerek ya da istemeyerek (-ki ben insanı insan yapan şeyin vicdan terazisi olduğuna inanıyorum ve öldürürcesine güç kullanan polislerin asla emir kuluyuz safsatasına katılmıyorum) şiddete sığınmasına,eylem yapıyoruz diyerek kamu malına zarar veren sözde direnişçilere de çok kızıyorum..
Ve keşke yetkili birimler,bakanlar ve en başta başbakan ve cumhurbaşkanı üstüne düşeni,doğru üslup kullanarak, halkı anlayıp geri adım atarak ortalığı yatıştırsaydı diyorum Hatay'da 22 yaşında bir genç ölmeden önce..
Ve dilerim Rabbim Yurdum için,yurdumun cesur ve aydın gençleri için,daha doğmamış gelceğimiz için en hayırlısını nasip eder..Dilerim Rabbim daha fazla ocaga ateş düşmeden, anne-babaların içi yanmadan, gençlerimiz unutulmayacak travmalar yaşamadan bu içinde olduğumuz günlerin "Direniş" değil de "Dayanışma" olarak bitmesini nasip eder..




7.05.2013

Metanet..(30.hafta)


Bugünlerde ben ve etrafımdakilerin en çok ihtiyacı olan şey..Metanet..Dayanma ve sabretme gücü..Çok şükür doğuma son 10 hafta kala bebeğimle ilgili sıkıntılı bir durum yok,ancak yakın çevremde ölüm ve hastalık haberleri oldukça sıklaştı bu sıralar..Yakın arkadaşlarımdan birinin annesinin beklenmedik bir zaman ve şekilde-trafik kazasında- hayatını yitirmesi,akabinde İstanbul'da babaannemin birden bire fenalaşıp 2 haftadır hastanelerde serum, diyaliz,oksijen vs. tüplerine bağlı yaşıyor olması..En kötüsü de ben hamile olduğum için canım arkadaşımın bu en zor günlerinde bedenen yanında olamıyorum. Ona sarılıp acısını,üzüntüsünü paylaşamıyorum..Eşim ve yakınlarımız cenaze evine gitmemin,o ortamda bulunmamın bebeğime zararı olabileceğinden endişelenip gitmemi istemiyorlar. Malum, doğal olarak herkesin içine en korundan ateş düşmüş vaziyette..Anneyi yitirmek ne kadar zordur tahmin bile edemiyorum..Rabbim geride kalanların her birine metanet,dayanma gücü versin diye dua etmekten başka da elimden bir şey gelmiyor.Öte yandan Ankara'da gurbette olduğumu, ve üzerine onca şiir,kitap,türkü yazılmış bu 'gurbet' olgusunun ölüm,hastalık gibi durumlarda insanı ne de çaresiz bıraktığını iyice anladım bu günlerde..elinde büyüdüğüm,duaları hiç bir zaman üzerimizden eksik olmayan, ailemin en büyük,en yaşlı çınarının apansızın amansız  hastalıklara yakalanıp,ümitsizce hastanelerde yattığını bilmek ve yanında olamamak..İşte bu imiş gurbet..Bir yandan babaannem için üzülüyor,bir yandan onun iyi olması için çabalayan,çırpınan ailem-özellikle de babam-için endişeleniyor, diğer yandan da hem babaanneme bir şey olmadan onu görmek,belki de son kez sarılıp öpmek istiyor hem de tüm bu üzüntü ve stresin bebeğime zarar vermemesi için dua ediyorum..Anlayacağınız günlerdir aklım,ruhum hep karışık,tedirgin ve hüzünlü..
Biliyorum ki ne gidenler geri gelecek ne de geride kalanlar tez zamanda iyileşebilecek..Ve gönülden inanıyorum ki Rabbim kuluna bir acı veriyorsa mutlaka dayanacak gücü ve sabrı da verecektir beraberinde..
Yarın inşallah İstanbul'a gideceğimiz için bir süre yazamayacağım bloga..Dilerim babaannemi sağken görme, sarılma imkanım olur..Dilerim beni hamile iken görebilir..Ve dilerim tüm bu üzüntülü ve stresli zamanları oğlumla sapasağlam atlatabiliriz..
Herkesin duasına ihtiyacımız var..Lütfen iyi dileklerinizi esirgemeyin..


24.03.2013

Aşerme mevzusu..


Hamilelik denince akla gelen ilk şeylerden biri de aşerme durumudur.Bulantı,baş dönmesi,tiksinme gibi şikayetlerin yanı sıra gebeler olduk olmadık şeylere aşırı istek duyabiliyorlar. İnternetteki bilgilere göre bu durum genellikle ilk 3 aylık dönemde,hormonel değişikliklerin çok yoğun hissedilmesi üzere olurmuş.
Aşerme ile alakalı olarak toplumumuzda bir çok hurafe-ya da- inanç da mevcut tabii ki. Yok aşeren gebenin istediğini yememesi durumunda bebeği sakat doğarmış,yok  istediği şeyi gizlice alan gebe elini vücudunun neresine sürerse bebeğinin orasında leke olurmuş...falaaan filaan.. Ama gebelerin ilgi çekmek için de aşerdiği,eşlerine nazlandıkları gerçeği de unutulmamalı..

Peki nerden geldi şimdi bu konu aklıma? E ben de hamileyim ve bu aralar canım olmadık şeyleri çekiyor. Genellikle karadutlu dondurma,çilek,yeşil elma gibi masum ve makul şeyleri isteyen ben, bu aralar soğuk Miller, ama yanında çerez ve mümkünse deniz kenarı, salata yanında Roze ya da güzel bir fajita yanında Öküzgözü-Boğazkere ya da Kalecik Karası şarap..Ama olmaz..olamaz..Oğlumu korumak şimdi en asli görevim..Alkol asla olmaz..:( Şimdi siz benim alkolü çok sevdiğimi sanabilirsiniz, ancak ben güzel bir yemek,müzik ya da ortama eşlik etmesi şartıyla sadece şarap severim..Öyle üst üste kadehler,şişeler de değil; tek bir kadeh kafi gelir çoğu zaman..Dedim ya maksat muhabbet..Keyif almak yaşamdan..Ve olmazsa olmazım ; sevgilim,sevdiklerim..

Bugün de işte öyle günlerden biriydi...Sabah kahvaltı sonrası göle yürüyüşe gittik kocacımla..Hatta göldeki karabataklara,ördek ve kazlara evdeki bayat ekmekleri götürdüm..Çok sevindi hayvancıklar..:) Peşinden oğlumuzun odası için perde ve halı baktık Avm'de. Şimdiden gözümüze kestirdik aklımızdaki konsepte uygun perde ve halıyı. Ee gitmişken yeni sezon bebek kıyafetlerine bakmadan çıkamadık Avm'den ve iki küçük şirin T-shirt aldık oğlumuza:)
Eve geldiğimizde de işte o Aşerme olayı oldu bana..canım birden Quasedilla ve yanında Terra Roze şarap çekiverdi..Öğlenleri beyaz et yemeye odaklandığımdan hemen tavuklu quasedillayı yaptım,ama Roze yerine ayran eşliğinde:)
Şimdilik bu menü tam haliyle; balkonda,oğlum ve kocam yanımda,fonda meksika ezgileri şeklinde yaza ertelendi..Annelik bu olsa gerek..Sabır..Fedakarlık..:)

Seviyorum seni oğlum..Hem de her şeyden çok..



11.03.2013

Kuşburnu kokulu ve tango tadında bir kahvaltı..



Bu sabah içimden hiç süt içmek gelmedi..Malumunuz bir kaç aydır her gün 2 bardak içiyorum..Süt yerine mis gibi kuşburnu demledim..Fonda da sesini ve tarzını sevdiğim Hindi Zahra'nın Beautiful Tango adlı şarkısı..E daha ne olsun...Herkese günaydın..  :)