18.06.2013

Zor bir gün daha ve o günün doğum hikayesi..

Gerçekten de dün hamileliğimin en zor günlerinden biriydi.Çok şükür bunu da atlattık,ve şimdi daha iyiyiz oğlumla..Ne mi oldu peki?Aslında gün her zamanki gibi başlamıştı.Gece hiç uyuyamadığım için yorgun hissediyordum,duşumu aldım ve havanın rüzgarlı olmasından cesaretlenip arkadaşıma (eltime) kahvaltıya gittim. sonrasında üzerimdeki o yorgunluk hissi giderek artmaya başladı ve nefesim ikimize birden yetmez oldu. Kesik kesik,ağızdan nefes alıyordum. Karnım iyice büyüdüğünden hiç bir şekilde uzanamıyordum. Yüzüm,ayaklarım daha da şişmiş gibi geldi bana. Derken tansiyonumu ölçtürdüm ve sonuç 13/8. Limonlu su içip,yarım saat kadar uyuyarak düşürmeye çalıştım,ama sonrasında sonuç değişmemişti. Korkunç bir baş ağrısı ve halsizlik beni çıldırtıyordu.Doktorum yurt dışı gezisinde olduğundan kendisine ulaşamadım,ve hastanemi aradım.Çünkü doktorum bu tarz bir durumda fırsat kaybetmeden hastaneye gitmemi söylemişti. Her neyse,hastaneye gidip diğer kadın doğum uzmanına göründüm.Tansiyonum 15/9'a yükselmişti ki doktor hemen usg kontrolu ile bebeğin durumunu kontrol etti.Çok şükür Rüzgar iyiydi. Tansiyonum çok yüksek olduğundan, hali hazırda bir kolestaz hastası olduğumdan ve gittiğim hastanenin bebek yoğun bakımı olmadığından  beni daha teşekküllü bir hastaneye,devlete ait bir kadın doğum hastanesine sevk etti.Ve muhtemelen seni yatırıp gözetim altında tutabilirler ve gerekirse bebeği doğurtabilirler diye ekledi. Tabii ben başladım ağlamaya..Bilmiyorum,ama bir türlü engel olamıyordum kendime..Benim bebeğim daha küçük,biz daha hazır değiliz,ben 35 haftadır gittiğim hastanede ve kendi doktorumla,önceden hazırlıklı bir şekilde doğum yapmak istiyorum,annem daha gelmedi,hala eksiklerimiz var, doğum çantam bile daha tam istediğim gibi hazır değil vs.diye geçiriyordum aklımdan.
Neyse,düştük yollara..Malesef,navigasyon cihazı bizi önce sevk edildiğimiz hastanenin eski binasına götürdü.Gittiğimiz yerde,acile eşimi almadılar.Beni bir kadın hasta bakıcı ürkütücü bir odaya götürdü ve ilk olarak vajinal muayene için bir koltuğa yönlendirdi.Hemen karşı çıktım.Böyle bir şey istemiyorum, hem doktor bile görmedim henüz,şikayetimi bile sormadan buna hakkınız yok diyerek odadan çıktım.Bu sefer doğru hastaneyi bulduk ve Soner'i acile yine almadılar.Yine tektim.Ürktüm. Buradaki hemşireler daha sıcak,daha mantıklı hareket ediyorlardı. Vajinal muayene isteyip istemediğimi sordular yine ilk soru olarak ve istemediğime dair bir evrak imzalattılar.Akabinde tansiyon ölçümü,idrar-kan tahlili ve NST şeklinde devam etti muayenem.Bu NST cihazı ile ilk tanışmamızdı.Bebeğim de yadırgamış olacak ki çok kıpır kıpırdı. Muayenelerden sonra nihayet doktorla görüştüm.Genç,samimi,bilgili görünen bir doktordu.konuşup beni rahatlattıktan sonra usg de bebeğime baktı.Bebek çok şükür iyi ve hatta biraz fazla iri dedi.37. haftasında görünüyormuş USG ye göre."Nasıl olur,biz daha 35 haftalığız,hem söylediğiniz kilo 1 hafta öncekinden 1 kilo fazla.Bu kadar kısa sürede 1 kilo alabilir mi bebek??" diye sormaktan kendimi alamadım. Doktor da "cihazlar arası fark olabilir,ama ben yanıldığımı sanmıyorum,bebeğiniz normalin üzerinde" diye yanıtlayınca ve son zamanlarda ne kadar ağırlaştığımı,her görenin doğum yarın mı tarzı sorularla karnımın iriliğine şaşırması falan aklıma gelince açıkçası kendisine hak verdim. Benim doktorum da gelişimi önde diyiyordu ama bu kadarını beklemiyordum.Şimdi daha önümüzde 4 hafta olduğunu düşününce korkmaya başladım..:) Maşallah,oğluşum hep dua ettiğim gibi ele avuca kolay gelecek gibi..Ama tabii ki en önemlisi sağlıklı olması,kilo çok da önemli değil..
Neyse, dünkü hikayemize geri dönelim..NST de sancı görülmedi, kan tahlili sonuçlarımda kolestazıma dair değerler hala yüksekti ama ben zaten durumu belirtmiş ve tedaviye başladığımızı söylemiştim. İdrar tahlilimde de Protein gözlemlenmemişti ki bu da korkulan Pre-eklampsi olayından yırttığımızın göstergesiydi.Tansiyonum bu süreç içerisinde 2 kez daha ölçülmüştü ve her defasında daha da düşmüştü. tüm bunlara dayanarak doktor yine de istersem yatış verebileceğini ve gözetim altında tutabileceklerini söyledi.Açıkçası bunu bana sorması,fikrime değer vermesi bile hoşuma gitmişti.Ben de eve gelme seçeneğini seçtim.

Hastanede yaklaşık 2 saat kadar kaldık, ve bu süre zarfında çok farklı hikayeler gözlemledim. NST odasında  43. haftasını doldurmak üzere olan ve NST de hala hiç sancısı görünmeyen bir kadın vardı.Doktorlar sürekli onun bu durumu hakkında şakalaşıyorlar ve artık zorla (suni sancıyla) bu gece bu kızı doğurtacaklarını söylüyorlardı. O kadınla yaptığımız kısa sohbetten; sürekli takibini yapan bir doktoru olmadığını, en son 1 buçuk ay önce bebeğini USG de gördüğünü, eşini refakatçi almadıklarını,tek bir bayan refakatçi hakkı olduğunu,5 kişilik odalarda kalındığını öğrendim.Ama bu o bayanın 2. kez o hastanedeki doğumu imiş ve doktorlardan memnunmuş.Kadın memnun olduğuna göre onun açısından sorun yoktu..

Sonra bir ara güvenlik görevlileri koşarak içeri girdiler ve arabada doğum yapmış bir kadının geldiğini söylediler.Tüm acil servis merak ve panikle dışarı çıktı. Ben şok olmuştum ve inşallah iyidirler diye dua etmeye başlamıştım ki hemşirelerden biri içeri kucağında bir beze sarılmış bebekle girdi.Bebek ağlamıyordu,sanki hemen adapte olmuş gibiydi hayata..Ufacıktı.. Daha sonra erkek olduğunu öğrendim. Peşinden tekerlekli sandalyede çiçeği burnunda anne girdi kapıdan. Kadın da tıpkı bebeği gibi fazla sakindi.Hatta ben onlardan daha telaşlıydım. Uzun eteğinin altında çıplak ayakları kanlıydı. Doktor başında sorular soruyordu. Yarım saat kadar önce,yolda gelirken, kayın validesi doğurtmuştu ve kordonunu da kendileri kesmişti. O kadar sakindi ki anlatırken..Kayın validesi olduğunu düşündüğüm,Türkçe bilmeyen,alnında şu aşiret filmlerindeki gibi mavi bir dövme olan bir kadın da yanına geldi ve bebek nerede der gibi etrafa bakınıp,konuşuyordu.

Eve dönerken hala kadının ve bebeğin sakinliğini düşünüyordum.Kadının yolda doğum yapmış olmasını o kadar da yadırgamadım. Sonuçta -Allah korusun- her gebenin başına gelebilecek bir durum.Ama o kadın bu olayı çok hafif atlatmış gibiydi. Sonra kendimi düşündüm; bir kaç saat öncesinde erken doğum yapma riskimi duyduğumda, başka bir hastanede,başka doktorlarla bebeğimi doğurma ihtimali bile beni mahvetmişti. Bu kıssadan nasıl bir hisse çıkarılır bilmiyorum ama Allah herkese gönlüne göre,sağlıklı doğumlar nasip etsin demekten kendimi alamıyorum.

Yine çok uzun bir yazı olmuş..Ama bu biraz da bilinçli oldu diyebilirim. Evlendiğimden beri ilk kez bir devlet hastanesine gittim. Söz konusu hamilelikle ilgili bir şikayet olunca devlet hastanelerinde durumun nasıl olduğunu sizlerle de paylaşmak istedim.Dilerim Allah her gebeye dilediği gibi bir doğum hikayesi yaşatır ve bilinçli,şefkatli, merhametli hastane personelleri ile karşılaştırır..

13.06.2013

34.hafta..

Öyle böyle derken 8.ayımızı da bitirmek üzereyiz oğlumla..Her geçen gün onu içimde daha net hissediyor olmak,onunla konuştuğumda,karnımı okşadığımda beni anlarcasına hareket etmesi ve bu şekilde iletişim kurabiliyor olmak kesinlikle tarifi zor,muhteşem duygular..Artık oğlum kendini tamamlamak üzere..Kemikleri daha güçlü..Tekmeleri daha can alıcı..Yeri iyice dar geliyor olacak ki nasıl pozisyon alacağını şaşırdı bizimki..Çoğunlukla yan duruyor olmasına rağmen bir kaç gün önce baş aşağı durduğunu hissettim..Allah dedim,bizim oğlan yavaştan yavaştan doğum pozisyonu alıyor herhalde diye.. Ama neyse ki bu sadece 2 gün sürdü ve sonra yine yan döndü..Nasıl mı anlıyorum bunları acemi bir anne adayı olarak?? Valla herşey hıçkırdığını anlamamla başladı..İçimde garipten bir iç çekme, pıt pıt şeklinde bir his belirdi..Acaba bu hıçkırık dedikleri şey mi ki diye araştırıp,soruşturup,öğrendim deneyimli annelerden..zaten sonrası da çorap söküğü gibi geliyor..Bizim oğlan her yemek yememden  kısa bir süre sonra hıçkırmaya başlıyor..Ben de böylece kafasının nerede olduğunu anlayabiliyorum..tabii ki karnımın şeklinden,sertlikten,tekme yerlerinden de çıkarabiliyorum pozisyonunu..Ama açıkçası yan durması tercihim..diğer şekilde hem mesaneme yaptığı baskı,hem de kaburgalarıma uyguladığı aşırı şiddet beni benden alıyor..Özellikle dün kaburgalarımın kırıldığını,nefesimin kesildiğini sandım bir ara..neyse ki oğlum söz dinliyor da  "hadi bebeğim,yan dön,şeklini değiştir,annenin canı yanıyor vb." şekilde devam eden sohbetimizden sonra yer değiştirdi..
Dün demişken,bu ay ki muayenemiz dündü ve doktorumuz oğlumuzun iyi olduğunu söyledi çok şükür..Beyefendi baş aşağı,kıçı dönük durduğundan göremedik kendisini..Ama iyi olduğunu bilmek yeterli..
Bu arada kolestaz yüzünden erken doğum riskim hala devam etmekte..ve kötü haber..Eğer oğlum 37.haftadan erken gelmek isterse maalesef gittiğimiz hastanede yeni doğan ünitesi olmadığından doğum yapamayacağım..Bu durum çok ama çok canımı sıksa da Allah'tan ümit kesilmez,bu sadece bir ihtimal diyerek kendimi teselli etmeye çalışıyorum..
34.hafta biterken ayaklarımın şişkinlik konusunda en üst noktaya ulaşmış olması da ayrı bir olay..artık hakikaten vücudumun daha ne kadar büyüyüp değişebileceğini kestiremiyorum:D Büyüyen karnım yüzünden bir türlü uyuyamıyor, üstüne nefes darlığı çekerek her daldığımda en geç yarım saat içinde tekrar uyanıyor ve gün içinde de sürekli uyku halinde evde pinekliyorum.. Ahhh,o 2.trimester dedikleri 4.5.6. ayları çok ama çok özlüyorum..Ne güzel günlerdi..oğlum ilk kez hareket etmişti, daha hafiftim,uykum düzenliydi,daha aktif ve daha güzel hissediyordum kendimi..sanırım annelerimiz haklı..Çocuk büyüdükçe sıkıntısı da artıyor gibi..

Neyse bu kadar mız-mızlanmak yeter. Yine de oğlum için her şeye değer..Allah daha kötüsünden sakınsın,sağlıkla ve zamanında oğlumu kucağıma almamı nasip etsin..



12.06.2013

Odamız oluşuyor. .

Ve nihayet geldi oğlumun mobilyaları..Söz verilen zamanda gelen siparişlerden ve tabii ki de sözünü tutan işletmeciden çok ama çok hoşlanıyorum ve mutlu oluyorum diyebilirim..Dün itibari ile Rüzgar beyin beklediğimiz mobilyaları uzun bir süredir boş ve atıl bir şekilde manasız duran odasında yerlerini alıp, odaya bir anlam kattılar:D  Eee tabii bize de bolca heyecan ve sevinç getirdiler:D Daha önceki postlarımda da bahsettiğim üzere odamız öyle aman aman büyük değil.Lakin evimizin en güneşi bol, en cici ve ebeveyn yatak odasına yakın odası olarak evlendiğimiz ilk günden beri ileride bebek odası olmasını planladığımız odadır kendileri..Bu sebeptendir ki ben çok fazla mobilya istemediğimi belirtmiştim ; sadece büyüyebilen karyolası,dolabı ve ilk 1 yıl için sallanır anne koltuğu beğenip yaptırdık.
Beğendiğimiz mağazanın showroom' unda makul ölçülerde duran bu üç parça eşya dün eve geldiğinde birden devleşti sanki..Ya da o
da küçüldü:( Gerçi biz yatağı uzun bir süre rahat rahat kullanabilsin diye standart ölçülerden 10'ar santim en ve uzunluk bakımından büyük söylemiştik ve bu yüzden de geldiğinde ilk etapta ufak bir pişmanlık yaşamadık değil..Oğluma odasında oyun oynayabileceği çok geniş bir alan kalmadı ama yine de çok şirin,zarif bir odası oldu diyebilirim:D Neyse ki evin diğer kısımları yeterince geniş, sitemizin bahçesi de çocukların oyun oynaması açısından elverişli ve güvenli..
Bebeğimin kıyafetlerinin büyük bir kısmı yıkandı ve ütülendi..Ama mobilyaları boya koktuğundan dolaptaki yerlerini bir süre daha alamayacaklar..İstanbul ve Bodrum'dan anneanne ve babaannesi de geldiğinde onların getireceği yeni cicileri de yıkanıp,ütülenip hep birlikte yerlerine yerleşecekler inşallah:D
Odanın duvarlarına aldığımız araçlar temalı tablolarımızı,duvar rafını ve çerçeveyi de astı babamız..Yani odamız kabaca hazır sayılır..Detayları,aksesuarları ve avizeyi de kalan zaman içerisinde tamamlamayıp bitmiş haliyle burada paylaşmayı ümit ediyorum..
Şimdilik hazırlıklara devam..:)

Oğluma nasihat:
Sabırlı ol oğlum, daha en az 4 haftan var, unutma!..olduğun yerde sen kendini tamamlarken biz de hazırlıkları tamamlayalım, anlaştık mı?

Seni çok seviyoruz..

4.06.2013

Gurur ve endişe..

Çok zorlu günler geçiriyor yurdum..Zorlu bir sınav veriyor hükümet,muhalefet,medya ve tüm halk..Şarkılarla,halayla ve dostlukla, masum ve haklı başlamış bir tepki, kin,nefret,savaş naraları ile şehir  meydanlarında gün geçtikçe alevlenmekte..Tüm olanları sosyal medyadan ve maalesef sadece bir kaç TV kanalından izlerken, öte yandan yerli yabancı gazete makalelerini okumaya çalışıyorum..Maalesef okudukça korkuyor,meydanlardaki arkadaşlarım,kardeşlerim ve tüm genç yaşlı yurttaşım için endişeleniyorum..Meydanlardakilerin % 90' nının  iyi niyetli, hükümetin yanlış politikalarından bıkmış, kesinlikle herhangi bir dine,düşünce sistemine, ya da meslek grubuna karşı bir tepki olarak değil de Başbakanın kışkırtıcı uslubuna, halkı ötekileştiren cümlelerine,ona oy vermeyenlerin şahsi ve ideolojik değerlerine,özel hayatına vs. ye saygı göstermiyor olmasına tepki gösterdiğine canı gönülden inanıyor ve aynı duyguları paylaşıyorum..Lakin aralara sızmış farklı terör örgütü mensupları, belki dış belki iç güçlerin yolladığı provakatörlerin ortalığı iyice karıştırıp,halkın masum amacına gölge düşürerek,şiddeti arttırıp ülkeyi kaosa,iç savaşa çekmeye çalıştıklarından da endişeleniyorum..Daha en başından The Guardian,TIMES gibi büyük gazeteler "Türk Baharı"," Tahrir "gibi benzetmeler yaparak, tıpkı yıktıkları orta doğu ülkelerine yaptıkları gibi aşırı destek mesajları yollayarak, sosyal medya üzerinden video ve ileti yayarak ağzımıza bal çalıp bizi yangına sürüklemeye çalışıyor olabilirler..
Gençlerin,aydınların,her gruptan halkın bir amaç uğruna yan yana durması beni çok ama çok heyecanlandırıyor,gururlandırıyor, ama aşırı güç kullanan bazı güvenlik güçlerinin isteyerek ya da istemeyerek (-ki ben insanı insan yapan şeyin vicdan terazisi olduğuna inanıyorum ve öldürürcesine güç kullanan polislerin asla emir kuluyuz safsatasına katılmıyorum) şiddete sığınmasına,eylem yapıyoruz diyerek kamu malına zarar veren sözde direnişçilere de çok kızıyorum..
Ve keşke yetkili birimler,bakanlar ve en başta başbakan ve cumhurbaşkanı üstüne düşeni,doğru üslup kullanarak, halkı anlayıp geri adım atarak ortalığı yatıştırsaydı diyorum Hatay'da 22 yaşında bir genç ölmeden önce..
Ve dilerim Rabbim Yurdum için,yurdumun cesur ve aydın gençleri için,daha doğmamış gelceğimiz için en hayırlısını nasip eder..Dilerim Rabbim daha fazla ocaga ateş düşmeden, anne-babaların içi yanmadan, gençlerimiz unutulmayacak travmalar yaşamadan bu içinde olduğumuz günlerin "Direniş" değil de "Dayanışma" olarak bitmesini nasip eder..