Tam da Dünya Emzirme Haftası (1-7 Ağustos) iken ben de bizim emzirme ve bırakma hikayemizden bahsetmek istedim.Aslına bakarsanız bu uzun zamandır yazmayı düşündüğüm ve nedense ertelediğim bir konuydu ve Ömür Gedik' in dışarıda bebeğini göğsüyle besleyen annelerle ilgili talihsiz ve yanlış usluplu yazısının üstüne vakit bu vakittir dedim. Açıkçası yazı kesinlikle uslup açısından bahtsız ve yanlış olmuş ama yine de çok kaba ve saygısız yazılmış eleştirileri de onunkinden farksız bulmuyorum.Neticede o da doğru-yanlış kendi fikrini belirtmiş..Belli ki kadın bu konuda psikolojik açıdan sıkıntılıymış ve emzirmeyi cinsellikten ayırt edememiş..Her neyse biz gelelim kendi hikayemize..
Bildiğiniz üzere spinal anestezili sezaryenle doğum yaptım ben..yattığım hastanede doğumdan hemen sonra sedyeyle bekleme salonu gibi bir yere aldılar bizi- beni ve diğer doğumdan çıkan anneleri. Orada annelerin ayılması kendine gelmesi için bekleniyordu.Ve derken hasta bakıcılar sırayla bebekleri getirip annelerinin göğsüyle tanıştırıyor, memeyi kavraması için anne ve bebeğe yardım ediyorlardı.Ben genel anestezi almadığım için bilincim gayet açıktı ve hastanede yattığım sürede resmen aç bırakıldığım için Rüzgar'ın çok acıktığını düşünüyordum.Derken Rüzgar geldiğinde gerçekten de aç olacak ki hiç zorlanmadan kavradı göğsümü..Ama olayın devamı maalesef böyle güzel gitmedi..Odaya geçtiğimizde Rüzgar memeyi tutmaya çalışırken resmen kıpkırmızı oluyor ve ağlıyordu..Öyle kırmızıydı ki her gelen hemşireye soruyorduk ve onlar da normal olduğunu söylüyorlardı.Derken Rüzgarın emerken ayağının titrediğini fark ettiğimizde bunun pek de normal olmadığını anlamıştık, sonrasında da polisitemi tanısıyla ilk gecemizi aynı hastanede ayrı odalarda geçirmek zorunda kaldık..Doğal olarak yoğun bakım ünitesinde mama verilmişti kuzuma..Daha anne sütüyle tanışamadan,kokumuza doyamadan ayrılmıştık oğluşumla..Doğumdan 2 gün sonra Yoğun bakım bölümünde anne odaları olduğunu öğrenip orada kalmaya başlamıştım. Oda dediğime bakmayın, minicik, iki küvez ve iki tekli koltuğun olduğu bir odaydı bahsettiğim. Ama öyle çok mutlu olmuştum ki sezaryenli halimle şişmiş bacaklarımla kırık bir berjerde oturabilme imkanım olduğuna..Nihayetinde neresi ve ne koşullar olursa olsun bebeğimle aynı odada olacaktım..O küvez içinde kollarında serum, baş ucunda nabzını ölçen bir aletle duruyorken hiç tanımadığı bir evrende ben nasıl halimden şikayet ederdim ki..
Tam 4 gece 5 gün böyle geçti.Doktorlar 2 saatte bir emzirmeme izin veriyor,sütüm az olduğu için peşinden de 40 cc mama ya da hastanenin süt bankasından gelen başka annelerin sütlerinden veriyorlardı.Ben de sürekli su içip sonrada bu süt merkezi dedikleri katta sütümü sağıyordum..Böylece Rüzgar'a benim sütümü getiriyorlardı her emzirme saatinde.Odayı paylaştığım diğer anne normal doğumla 2.çocuğunu doğurmuştu.Maşallah sütü de yetiyordu bebeğine..Birlikte süt sağmaya gittiğimizde o tek göğsüyle 100 cc çıkarırken ben ikisinden 40 cc çıkaramıyordum.. Şimdi o anneyi kıskandığımı itiraf edebilirim..Orada öğrendim her annenin sütünün kendine ve bebeğinin ihtiyacına has miktarda, içerikte ve renkte olduğunu..
Eve geldiğimizde doktorun tavsiyesi üzere Rüzgar'ı önce emzirdim sonra da en fazla 60 cc ye kadar mama verdim. Süt miktarım hala az sayılırdı ve Rüzgar polisitemi geçirdiğinden sarılık olma riskine karşılık aç kalmaması gerekiyordu. Gün geçtikçe sağmamın ve bolca sıvı, ve süt arttırıcı çayların yardımıyla sütüm arttı, ve mamayı düzenli olarak azaltarak en son 25-30 cc ye düşürdük.Rüzgar tam kırk günlükken de biberonu birden diliyle itti ve sadece memeyi tercih etti.Sonrasında sütüm hala az olduğu için açıkçası mama vermeyi çok istedim ve bir kaç kutu mamayı heba ettim. Rüzgar inatla memeye yapıştı ve tam 17 ay yapışık yaşadı diyebilirim..
Emzirmek tabii ki aksi iddia edilemeyecek kutsallıkta. Anne karnında nasıl kordon bağıyla bağlıysa birbirine, sonrasında da emzirme yoluyla mühürleniyor anne-bebek..Rüzgar 6 -7 aylıkken eşimin rahatsızlanması, hastane süreci vs. ben de ciddi bir stres yaratmış, maalesef tek göğsümden hiç süt gelmez olmuştu..Bir süre sonra Rüzgar da o göğsü reddetmeye başladı..Böylece ek gıda+anne sütü serüvenimiz ilk darbeyi yedi. Sonrasında ek gıdayı reddetme,ağzını kapama, yemeğe karşı inat derken ciddi bir iştahsızlık dönemine girdik..Onu suçlayamıyorum, çünkü ben de o zaman zarfında ciddi kilolar vermiştim.İlk 6 ay sadece anne sütü alan rüzgar her ay alması gereken kiloyu rahatça alırken birde kilo almamaya, hatta bazı aylar vermeye başlamıştı. Aylık rutin kontrollerde sıra tartmaya geldiğinde kalbim ağzıma geliyordu stresten.Eşim iyileştikten,hayatımız normale döndükten sonra da Rüzgar efendi bu yememe olayını alışkanlık haline getirdi ve 17. ayda artık doktorla beraber sütten/memeden ayırmaya karar verdik.
İlk gün gündüz her acıktığında ya da susadığında meme için geldiğinde konuyu değiştirip, ilgisini dağıtmaya çalıştım.Onun yerine sevdiği kuru meyveleri teklif ettim. Memenin 'uff ' olduğunu, onun yerine bardakla süt içebileceğini vs. söyledim.Bu arada aktardan arkadaşların tavsiyesi ile sarı sabır taşı denen (sanırım aloevera taşı olarak da biliniyor) siyah acımsı bir tadı olan taş aldım,ıslatarak sürdüm.Tabii ki hiç bir uzman, psikolog bu tarz yöntemleri doğru bulmuyor, bunu da belirtmek isterim.Ben sürüp, emmek istediğinde bir kaç kez izin verdim ve tadını beğenmeyip 'anne uff ' diyerek bıraktı.Bu taş özellikle uyku arasında uyanıp kendi emmeye çalıştığında işime yaramıştı.En zor kısım emmeden uykuya geçmesiydi. Emerek uyuyan bir bebeği emziksiz, biberonsuz uyutmaya çalışmak epeyce sancılıydı. Kucağımda başını omzuma dayayıp, saçımı parmaklarına dolayarak dalmıştı ilk memesiz öğlen uykusuna. Ama akşamı daha dramatikti. Sadece onun için de değil, ben de dayanamıyordum onun haline ve emzirmek istiyordum yeniden. Ama direnmem gerekiyordu,bir kere çıkmıştık bu yola, geri dönüş ikimiz için de travmatik olabilirdi. İlk gece uykuya dalmakta zorlandı tabii ki, benim göğsüm sütle dolmuş, sızlıyordu. Rüzgar öylesine gün içinde bana sarmıştı ki sağmak için zaman bile bulamamıştım. Bir de zaten emziren anneler bilir, bebeğin karnı acıktığında annenin göğsü sızlar ve anlar evladının aç olduğunu. Biz ilk gece Rüzgar'la salonda uyuduk. Oyuncakları döktük, kitapları yığdık, videoları açtık ki aklı dağılıp, yorulsun ve memesiz sızıp kalsın diye. Ama nafile..O gece Rüzgar ağladıkça ben de ağladım,kucağımda evi gezdik ve neden sonra dayanamayıp sızmıştı..Sonra ben sütle dolan, doldukça ağrıyan göğsümü sağdım, hüngür hüngür ağladım..Rüzgar uyanıkken ona çaktırmamaya çalışıyordum ama ben onun kadar vahim durumdaydım.Hem kimse uyarmamıştı, söylememişti sütten kesme her iki taraf için de bir ayrılık, ve sancıyı iki tarafta çekiyor diye..
Neyse ki diğer günler daha kolay geçti..2.-3. gün uyku saatlerinde Rüzgarı bebek arabasına koyup yürüyüşe çıkıyorduk ve o da pusette uyuyakalıyordu. Gece meme için uyandığında kucağıma alıp pışpışlıyor, rahatlaması için sırtını okşayıp ninni/şarkı söylüyordum..Bolca onu ne kadar çok sevdiğimi dillendirip, sık sık sarılıyordum.Gün içinde kış olduğu için park yerine AVM içlerindeki oyun alanlarına gidip yorulmasını ve kalabalıkla ilgisini meme dışına çekmeyi sağlıyordum.Zaten 4. gün artık iyice memeden umudunu kesmişti.O sıralar İstanbul'a ailemin yanına gitmiştik ki bu da işimizi kolaylaştırdı..Geceleri kalktığında biraz ben biraz annem kucağımızda dolandırıp geçiştirmiştik.Annem-ablam kulağına sakinleşmesi için bolca dualar okuyorlardı ve tabii ki işe yarıyordu..Hatta öyle ki ben eve geldiğimde bir kaç hafta Internetten Kuran ayetlerini açmaya devam ettim. Çünkü Kuranın ruhu, Arapçanın melodisi ve okuyan hafızın güzel sesi Rüzgar'ı rahatlatıyor, 15-20 dk.da omzumda uykuya dalıyordu. Derken zamanla memenin yokluğuna alıştık ve gelişiminin bir dönüm noktasını daha tamamlamış olduk Rüzgarla.
Tüm bebeklerin bol bol sağlıklı anne sütüyle doyması, tüm annelerin bu süreci doya doya yaşaması dileğimle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder